28 Mayıs 2012 Pazartesi

Öğretmen Arkadaşlarıma…

Kitap okuma alışkanlığı kazandıramadığı bir öğrenciye, sadece sözcük türlerini ezberletiyorsa bir Türkçe öğretmeni, tuttuğu nöbetin hakkını vermiş olur mu? Bir milletin dinini yok etmek isteyenlerin, önce o milletin dilini yozlaştıracağını öğrencilerini öğretmek, nöbet tutmanın sorumlulukları arasında değil mi?
Tarih şuuru ve bilinci vermeyen bir tarih öğretmeni, Kosova savaşının maddelerini öğrencilerine ezberletiyorsa “sınıfta nöbet tutmanın” ne demek olduğunu anlayıp anlamadığını sorgulamak zorundayız.

Çanakkale savaşının tarihini ezberletip, metre kareye altı bin mermi düşerken tekbirlerle düşman üzerine koşan Mehmetçiğin manevi dinamiklerinden bahsetmiyorsa bir tarih öğretmeni, nöbet sorumluluklarını tekrar gözden geçirmek zorunda değil mi?



Türkiye’nin hangi coğrafi bölge içerisinde olduğunu öğrencilerine ezberleten bir Coğrafya öğretmeni, topraklarımızın jeopolitik önemini kavratamıyorsa, mesleki nöbetini tekrar gözden geçirmek zorunda değil mi?

Düşünen insanların hayatlarını ezberleten bir felsefe öğretmeni, öğrencilerine düşünme ve tefekkür etme alışkanlığı kazandırmak için çaba sarfetmiyorsa sadece “felsefe” yapmış olmaz mı?

Üç bilinmeyenli denklemleri çözmenin formülünü ezberlettiği bir öğrencisine, hayatın iniş çıkışlarla dolu bir yolculuk olduğunu, zorlukların insan hayatının biley taşları olduğunu da anlatmak zorunda değil mi bir Matematik öğretmeni? Zor günlerde hayatla mücaddele etmenin formüllerini kim öğretecek öğrencilere?

Bir Geometri öğretmeni, öğrencilerine üçgenin iç açılarının toplamını öğretip, insanlığın iç acılarını öğretemiyorsa, tuttuğu nöbeti sorgulamak zorunda değil mi?

Bir Fizik öğretmeni öğrencilerine sürtünme kuvvetini öğretip, ülkemiz içinde yaşanan sürtüşmelerin, sağ sol kavgalarının, Alevi-Sunni tartışmalarının, Kürt-Türk ayırımının, kısacası, kısır ideolojik tartışmaların sosyal yapımızı nasıl tahrip ettiğini anlatmıyorsa, nöbetinde uyumuş bir asker kadar suçlu değil mi?

İvme kurallarını ezberlettiğimiz kadar ahlak ivmesini kaybetmenin sosyal yaralarımızı nasıl derinleştiğini de anlatmak zorunda değil miyiz öğrencilerimize?

İki hidrojen ve bir oksijenin (H2O) birleşmesinden suyun meydana geldiğini ezberletip, rüşvet ve adam kayırmanın devlet çarklarını ne hale getirdiğini öğrencilerimize anlatamıyorsak, neyin nöbetini tuttuğumuzu tekrar gözden geçirmek zorundayız.

Hücreler arasındaki savaşta mikropların nasıl yok edildiğini öğretip, insanlığın geleceğini karartan, sosyal bünyemizi tahrip eden mikroplarla (içki, kumar, fuhuş, eroin) nasıl mücadele edeceğimizi de öğrencilerimize anlatmak zorunda değil miyiz?

“İnsan bir ağacın yanından geçerken onun varlığına nasıl hayran olmaz, onun varlığından nasıl mutlu olmaz” diyen Dostoyevski’nin sözünü, öğrencilerinin yüreğine işleyemeyen bir Resim öğretmeni, bir yaprak resmi çizdirerek sınırda nöbet tutmuş olur mu?

Spor yapmanın insanı daha sağlıklı hale getirdiğini, spor yapanları seyretmenin (futbol fanatizmi) insanın sadece zamanını öldürdüğünü öğrencilerine öğretemeyen bir Beden eğitimi öğretmeni, öğrencilerine sağa-sola dönme kurallarını öğreterek mesleki nöbetini tutmuş olur mu?

Yaprakların hışırtısını, suyun şırıltısını, rüzgarın uğultusunu dinlemesini öğrencilerine öğretemeyen bir müzik öğretmeni, do-re-mi- fa diye başlayan notaları çocuklara ezberleterek Müzik dersi vermiş olur mu gerçekten?

Namaz surelerini öğrencilerine ezberletip, yalan ile imanın aynı kalpte duramayacağını öğrencilerini öğretemiyorsa bir din kültürü öğretmeni, nöbet yerini terk etmiş olmanın hesabını Allah’a verebilir mi?

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen Hz. Peygamberin ahlakını öğrencilerini aşılamadan, 32 farzı ezberletmek, nöbet tutmak anlamına gelir mi?

Askerine Peygamberinin ismini (Mehmetçik) veren “tek” millet olduğumuzu öğrencilerine öğretebilen bir din kültürü öğretmeni nöbetinin bilincine varmıştır.

* * * * * *

Bu ülke, bunca sıkıntıya rağmen hala düşman işgaline uğramamışsa, sınırda ve sınıfta nöbetini tutan, tuttuğu nöbetin bilinciyle mesleğini icra edenler sayesindedir.

Allah sınırda ve sınıfta tuttuğu nöbetin bilincinde olanların sayısını artırsın.

Eğitimci yazar Sait Çamlıca

2 yorum:

  1. Güzel ve anlamlı duygu yüklü fakat tek taraflı olduğunu gördüğüm bir düşünce yazısı. Öğretmen olduğum için ilgimi çekti, içimden geçenleri, üniversitenizin gönül kürsüsüne yazmak istedim.

    Biz eğitimciler biraz daha geniş açıdan bakmamız gerekir olaylara, önyargılardan arınmış olarak madalyonun öteki yüzüne de bakmak gerekir diye düşünüyorum.

    Mesela 4+4+4 ile ilgili kaç eğitimcinin bilgisi var?,

    Mesela süt dağıtımı uygulamasının öteki yüzünü,
    Sistemdeki toplumdaki ve siyasetteki kirlenmiş bugünkü üslubu hiç görmeyelim mi?

    Alo bilmem ne hattıyla, "öğretmenler 15 saat çalışıyor, memur 40 saat" açıklamalarını duymayalım öyle mi?

    Dünyada sayılı ekonomisi iyi ülkelerden biriyiz ise, 3,5 zammı ve 6 aylık artış olmayışını "şükür"le mi geçiştirelim?

    Elinden not defteri alınan, serbest kıyafet, andımız, gençliğe hitabe vb değerleri dejenere edilen,
    Anayasa değişikliği ile temellerimize dinamit konulan,
    Her gün şehit acısıyla yüreklerimizin kan ağladığı bir ortamda, gözyaşlarımızı içimize akıtarak sürdürelim öyle mi?

    Uludere’de kaçakçılara yüzlerce milyar tazminat öderken, ben okulumda malzeme sıkıntısı yaşayayım?

    Her şey bitti bir o konu kalmıştı "kürtaj" dan bahsedelim bugünlerde?

    "Ahlak dersi veriyorum, kız erkek meselesini eleştiriyorum, kılık kıyafete karışıyorum" diye soruşturmalar geçireyim, yine de nöbetteyim diyeyim.

    Adı sanı kalmayan milli eğitim temel kanununa bakın neyi ve nasıl yetiştireceğimizi bulabilirseniz ben de öğreneyim ona göre nöbet tutamaya devam edelim.

    Ancak şunu da unutmayın 30 yıllık hizmetime rağmen hala nöbet görevi de veriyorlar, kanunsuz olmasına rağmen.

    Sizin hayalini kurduğunuz nöbetler eskidendi. Öğretmenin değer ve itibar gördüğü dönemlerdi.

    O günler, eti ve kemiği öğretmene havale edilen bir dönemdi,

    Şimdi sınavla yönetici atanıyor, liyakat yerine başka özellikler aranıyor haberiniz vardır umarım, sınavla ünvanlar verildiğini de okumuşsunuzdur herhalde.

    Deve misali "nerem doğru ki" demişti ya aynen öyle.

    Eğer doğruya doğru, yanlışa yanlış demez isek insanlığımızı, dürüstlüğümüzü, itibarımızı yitiririz.

    Bizim siyasi yönümüz ve işimiz olmaz, eğitimciyiz sadece, öyleyse bu ve benzeri yanlış veya doğru uygulamaları da görmezden gelemeyiz, nöbet tutarken.
    Selam sevgi ve saygılarımla...

    YanıtlaSil
  2. hocam ellerinizden öpüyoruz sevgiler selamlar saygılar

    YanıtlaSil

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...