30 Ekim 2010 Cumartesi

KİRLENME



Kirlenme bir kalb hadisesidir. İnsan, ancak kalben kirlendiği zaman bir kirlenme duygusu içine girer. Eliniz kirlenir, yıkarsınız, bir daha bir daha yıkarsınız, temizlik duygusuna ulaşırsınız. Elbiseniz kirlenir, ayağınıza çamur bulaşır, başınızdan aşağıya çamur yağar... bunların hepsinden kurtuluş için su ve sabun yeterlidir.






Ama kalb kirlenmesi...






İşte oradaki kirlenmeyi su ve sabun gidermiyor.






Eliniz bir masum kanına bulaşmışsa, bir ton su ile yıkasanız, elinizde en küçük kan lekesi kalmasa, gene de kirli hissedersiniz kendinizi. Çünkü masum kanın lekesi yüreğe kazınır ve o, ellerde silinmez bir leke hissi bırakır.






Bir şey çalmışsanız ellerinizle, gözlerinizle bakılmayacak bir şeye bakmışsanız, ayaklarınız sizi kalbi gölgeleyecek yollara sürüklemişse... Kalbde kir kümelenmeleri oluşur.






Mevlana Hazretleri der ki:


"Göz günah işlemişse, onu su ile yıkayamazsınız. Onun kirini giderecek olan ancak gözyaşıdır."






Demek ki kir var, kir var.






Arınma var, arınma var.






Sevgili Peygamberimiz, "günah" ile "kirlenme" arasında mutlak bir bağ kuruyor. Her günah bir kir noktası olarak yansır kalbe. Tevbe edilmezse kir orada kalır, tevbe edilirse, kir temizlenir. Tevbe edilmeyen günah kirleri çoğala çoğala kalbi kaplar ve ortaya kirlenmiş bir kalb çıkar.






Günah manevi kir demek.






Günah kalbe yük demek.






Kalb neden günah ve kir olarak algılar bazı şeyleri? Neden yük oluşturur bazı şeyler kalb üzerinde?






Çünkü "Kalb nazargahı ilahidir" denilmiştir.






Çünkü kalbi yaratan kudret, onun dokusuna, hangi hallerde hangi hali yaşayacağı noktasında adeta iç bilgiler yerleştirmiştir.






Kur'an'ın bildirdiği "Kalb ancak Allah'ı anmakla mutmain olur" hükmü, kalb yapısı hakkında çok temel ölçüler veriyor bize. Kalb Allah'a yakınlık, Allah'la birliktelik duygusunu kazanırsa, doyum hissi yaşar demek ki, Allah'tan uzaklaşırsa, doyumsuzluğa düçar olur. Günah, Yaratıcının, insanın uzak kalmasını, daha da önemlisi kalbine yansıtmamasını istediği şeydir. Günah bir Şeytan yanısamısıdır adeta kalbe. Şeytanın gölgesidir. Bir Şeytan kanayışıdır.






Oysa orada, Allah'tan başkası bulunsun istemiyor Allah Teala. Allah'tan başkası "masiva"dır kalb için.






Günah, kalbi, taşıyamayacağı bir yük altına sokmaktır.






İslam, insandan bir kalb arınması cehdine girmesini ister.






Her şey arı bir kalb içindir. Bunun Kur'an'daki tanımı "selim, yani hastalıksız bir kalb"tir.






Aranan musaffa bir kalbtir. Temizlenmiş, süzülmüş, imbikten geçmiş bir kalb.






"Arınan kurtulmuştur" buyurulur Kur'an'da...


Bütün mesele arınmak!






İslam, insanı ebedi alemde Allah'ın huzuruna "arınmış bir kalb"le taşıma disiplinidir.






Tasavvuf, İslam içinde bir "arınma disiplini" olarak teşekkül etmiştir. Müslüman, bir "kalb davası" olan insandır. Bir Allah dostunun kavlince, "Kalbini zaman zaman avucunun içine alıp, insanlar arasında utanmadan dolaşmak, güzel bir Müslüman olmanın olmazsa olmaz ölçüsüdür."






Her ibadet , kalbe bir arınma vesilesidir.






Ramazan'da mü'minler, bir çağlayanın altından geçerler ve iliklerine kadar arınma duygusu yaşamaları beklenir.






Namaza duruşun ilk şartı temizliktir. Kalben kirli olanın bedenen temizlenmesi çok da anlamlı olmayabilir. İnsanın, Allah'ın Kitabı ile ilişkisi tertemiz olmaya bağlanmıştır.






İslam, insanın malını - mülkünü bile arındırmaya taliptir kirlerinden.






Oysa çok kirlendi insan.






Kalbi darmadağın oldu insanın. Kalbi kayboldu kirler içinde...






Bu yüzden kalbin en temel işlevleri kayboldu. Sevgiler, şefkatler, inançlar, diğer gamlıklar, rahmetler, merhametler kayboldu. Kıyıcı bir insanoğlu oluştu.






Bir koca yüzyılın adını "Cinayet yüzyılı" diye niteletebilecek bir kıyımlar aktörü oldu insan.






Paçalarından yukarı kirler yükseldi ya da yüreklerinden kılcal damarlara kadar uzanan kir dolaşımına tutsak oldu insan. Kir dolaşımı, ya da kin dolaşımı... İnsan insanın kurdu oldu. Vahşetin en yok edicisini icat etti insanlık ve milyonlar halinde katletmeye yöneldi birbirini.






Havayı kirletti insan, suyu kirletti, ağacı, çiçeği kirletti, çünkü kalbi kirlendi insanın.






İslamsız çağların oluşturduğu bir bataklık bu.






Ve yeni bir arınma sürecine girmezse, kalbi hastalanacak ölecek insanın.






Kendi imal ettiği kir denizinde boğulacak insan. Soluduğu hava ile içine dolacak kir, içtiği su ile, bastığı toprak ile...






Cinsel kirlilik ile genleri kirlenecek insanın.






İnsan, bunca kirlilik içinde ya bir kere daha çağıracak İslam'ı kendisini kirlerden arındırması için, ya da...






Toplumların kıyameti, böyle yoğun kirlenmenin akabinde gelmiyor mu?






alıntı

29 Ekim 2010 Cuma

İstanbul’un Yedi Tepesi

İSTANBUL YEDİTEPE ÜSTÜNE KURULMUŞTUR







Hep duymuşuzdur istanbul 7 tepe diye ama bu tepelerin nereden başlayıp nerede bittigini bilen varmı ?


istanbul Belediyesinin amblemindeki yedi kucuk ucgen, uzerinde sehrin kuruldugu tepelerin simgesi. Herkes yedi tepeden söz eder, ama bu tepeleri bilen var mi?






Kultur Bakanligi ve Tarih Vakfi’nin örtaklasa yayinladigi, Dunden Bugune istanbul Ansiklöpedisi’nin 1993 basimli 7. cildine göre, “istanbul’un yedi tepesi” söyle siralaniyör:






1. tepe: Sarayburnu’ndan iceri dögru yukselen Ayasöfya’nin, Sultanahmet Camisi’nin ve Töpkapi Sarayi’nin bulundugu yukselti.






2. tepe: Nuruösmaniye Kulliyesi’nin bulundugu, Cemberlitas’in yer aldigi yukselti.






3. tepe: istanbul Universitesi merkez binasi ölan eski Harbiye Nezareti’nin bulundugu yer.






4. tepe: Ustunde Fatih Kulliyesi bulunan, guneyde Lykös Deresi vadisine ve Aksaray’a dögru inen, kuzeyde dik yamaclarla Halic sahiline kavusan tepe.






5. tepe: Sultan Selim Kulliyesi’nin yer aldigi tepe.






6. tepe: Edirnekapi ve Ayvansaray’in kuruldugu, sehrin bati surlarini tasiyan tepe.






7. tepe: Aksaray semtinden surlara ve Marmara sahiline kadar giden bölge.










Yedi Tepeli İstanbul


















İSTANBUL YEDİ TEPE, NEDEN?














İstanbul'a hep "Yedi Tepeli Şehir" diye nitelendirilir. Ancak ünlü yazarlar bu konuda görüş ayrılığı içinde. Bazıları, "Yedi tepe var" derken bazıları da "yok" diyor.






"Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!






Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler" diye yazmış Necip Fazıl, "Canım İstanbul" şiirinde. Nazım Hikmet, hasretini "Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü" dizesinde dile getirmiş. Daha nice şair ve yazara ilham vermiş, "Yedi Tepeli Şehir". Yedi tepenin gerçekliğini merak ettik. Gördük ki İstanbul üzerine kitaplarıyla tanıdığımız yazarların bir kısmı yedi tepenin varlığına inanmıyor, bir kısmı tam tersini düşünüyor. "Yedi tepe" nitelemesinin ilk ne zaman kullanıldığı ise bilinmiyor. Rivayetlere göre bu niteleme, "Yedi Tepeli" olarak anılan Eski Roma'dan miras.


Tek tepe Cerrahpaşa


Tepe diye ortada belirgin bir şey yok. İstanbul'un tabii topografyası, yangınlar ve depremlerle yüzyıllar içinde değişmiştir. İstanbul'da dolgular o kadar yüksek ki 8-10 metreye kadar dolan yerler var. Ancak 10 metre aşağıda, ana toprağı bulabiliyoruz. "Yedi Tepe" tanımlamasını ilk kimin kullandığını bilemem. Ama İstanbul'un fethi sırasında burada bulunduğu söylenen Nestor İskandar adındaki bir Rus keşiş, yazdığı hatıratta yedi tepe ibaresini kullanmış. Tepe diyebileceğimiz tek yer, Haseki Hastanesi ile Cerrahpaşa Hastanesi'nin olduğu yerdir. Bizanslılar da orayı tepe saymışlardı.






Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, yedi tepenin jjeolojik varlığı konusunda şu bilgileri verir: "İstanbul'a yedi tepeli şehir nitelemesini kazandıran yedi tepe, şehrin suriçi kesiminde yer alır. Boğaziçi ile Haliç vadilerinin 2. ve 3. zamandaki kırılmalarıyla oluşmuş bu yükseltilerin her biri üzerinde gerek Bizans gerekse Osmanlı dönemlerinde şehrin önemli anıtsal yapıları bulunuyordu." Seyyahlar, yerli ya da yabancı İstanbul yazarları, Ortaçağ'dan beri yedi tepenin varlığından söz ederler. Önemli olan bu tepelerin fiziksel yapıları değil, zaman içinde (anıtlarıyla birlikte) İstanbul kimliğinin ayrılmaz parçaları haline gelmeleridir.






Topografik olarak İstanbul'un yedi tepesi yok. Edirnekapı'dan biraz yükselerek giden yerler var. Bunlar da tepe değil, burundur. Haliç'e doğru inen vadiler, dereler var. İstanbul'da tepe denecek tek yer Cerrahpaşa. Eski Roma'nın yedi tepe üstüne kurulduğu rivayeti vardır.






Olmuş yetmiş yedi tepe


İstanbul, geçekten tepeler üstüne kurulu. Suriçi'nde yer alan tepelerde, Bizans döneminde anıtlar yapılmış. Osmanlı döneminde de anıtlar dikilmiş. Hükümdarların manzaraya egemen bir alanda anıt, saray yaptırmaları da normal. Yahya Kemal'in, "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul" şiiriyle bu olay, sembolleşmiş. Ancak kentin düzensiz yapılaşması nedeniyle Maltepe, Gültepe gibi yeni tepeler oluşmuş. Yani yedi tepe olmuş, yetmiş yedi tepe.










Eski Roma'nın yedi tepe üstüne kurulduğuna ilişkin rivayetler vardır. Ancak topografik olarak böyle bir şey yok. Osmanlı da hiçbir zaman "Yedi tepeli" ibaresini kullanmamış. Yalnız belirli bir imar politikası izlemiş. İstanbul'da tepe olsa bile yedi tane değil.










Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı'nın ortaklaşa yayınladığı, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi'nin 1993 basımlı 7. cildine göre, "İstanbul'un yedi tepesi" şöyle sıralanıyor:






1. tepe: Sarayburnu'ndan içeri doğru yükselen Ayasofya'nın, Sultanahmet Camisi'nin ve Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yükselti.






2. tepe: Nuruosmaniye Külliyesi'nin bulunduğu, Çemberlitaş'ın yer aldığı yükselti.






3. tepe: İstanbul Üniversitesi merkez binası olan eski Harbiye Nezareti'nin bulunduğu yer.






4. tepe: Üstünde Fatih Külliyesi bulunan, güneyde Lykos Deresi vadisine ve Aksaray'a doğru inen, kuzeyde dik yamaçlarla Haliç sahiline kavuşan tepe.






5. tepe: Sultan Selim Külliyesi'nin yer aldığı tepe.






6. tepe: Edirnekapı ve Ayvansaray'ın kurulduğu, şehrin batı surlarını taşıyan tepe.






7. tepe: Aksaray semtinden surlara ve Marmara sahiline kadar giden bölge.


Her vaktiniz hayır olsun Cumanız Mübarek Olsun!!

Ey Allah'ım...!











Sana layıkıyla kul olmayı öğret bana






Rasulüne layıkıyla ümmet olmayı öğret bana






Nefsimin ve şeytanın şerrinden korunmayı






haramlardan uzak kalmayı






Miraç-vari namaz kılmayı






Kalbimle dilimle beraber olan oruç tutmayı






Hz Eyüp misali sabretmeyi






Hz Yusuf misali sakınmayı






Hz Ebubekir misali doğru olmayı






Hz Ömer misali adaletli olmayı






Hz Osman misali hayalı olmayı






Hz Ali misali şecaatli olmayı






Hz Muhammed (sav) misali güvenilir olmayı ihlaslı olmayı samimi olmayı ve






onun gibi kul olmayı mü'min olmayı öğret bana...






Rabbimiz! Ancak sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır (Mümtehine 4).






Rabbimiz! Bizi inkar edenler için deneme konusu kılma bizi bağışla! Ey


Rabbimiz! Yegâne galip ve hikmet sahibi ancak sensin (Mümtehine 5).






Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla bizi bağışla; çünkü sen her şeye


kadirsin (Tahrim 8 ).






İbrahim (a.s)´in Duası:


Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat (Şuarâ 83).


Bana sonra gelecekler içinde iyilikle anılmak nasip eyle! (Şuarâ 84).






Beni Naîm cennetinin vârislerinden kıl (Şuarâ 85).






Süleyman (a.s)´in Duası:


Ey Rabbim! Benea ana-babama verdiğin nimete şükretmeyi ve


hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle beni iyi


kulların arasına kat (Neml 19).


amin














Alıntı






28 Ekim 2010 Perşembe

N.F.K

'''Benimki benim,seninki de senin!''



BU ŞERİATTİR...


''Seninki senin,benimki de senin!''


BU TARİKATTİR...


''Ne benimki benim ne de seninki senin...Herşey ALLAH'ın!''


BUDA HAKİKATTİR!!






.:: NFK ::.










27 Ekim 2010 Çarşamba

ben yürürüm yane yane

aşkın ile aşıklar

RAD SURESİ 11

O İNSANIN ÖNÜNDE VE ARDINDA DEVAMLI SURETLE NÖBETLEŞEREK GÖREVLENDİRİLEN MELEKLER



VARDIR .BUNLAR ALLAHIN EMRİNDEN ÖTÜRÜ ONU KORUYUP KOLLARLAR .BİR TOPLUM KENDİNDE


OLAN DURUMU DEĞİŞTİRMEDİKÇE HİÇ ŞÜPHE YOKKİ ALLAHDA O TOPLUMDA OLAN HALİ


DEĞİŞTİRMEZ .ALLAH BİR TOPLUM İÇİN DE KÖTÜLÜK İRADE BUYURDUMU ONU GERİ ÇEVİRECEK


KUVVET YOKTUR ARTIK ALLAHIN DIŞINDA ONLARI HİMAYE EDECEK KİMSE OLAMAZ.


Görevli melekler insan günah işleyince mühlet isterler mağfiret dilerler yahut onu


Tehlikelerden korurlar veya ALLAHIN emri sebebiyle insanın hallerini denetlerler






26 Ekim 2010 Salı

Evren ne demektir?

Evren ne demektir?



Evren denilince; yer, gök, gezegenler, ay, güneş, yıldızlar dâhil canlı-cansız bütün yaratıkların oluşturduğu varlıklar âlemi akla gelir.


Evrendeki her şey Allah tarafından belirli bir ölçüye göre yaratılmıştır


Allah, evrende var olan her şeyi belli bir ölçü (Furkan suresi, ayet 2) ve düzene göre yaratmış, onların yaratılışını birtakım amaç ve hikmetlere dayandırmıştır. O, boş ve yersiz hiçbir şey yaratmamıştır.(Hicr suresi, 85)






VARLIKLAR ÂLEMİ






GÖRÜNEN


















GÖRÜNMEYEN






UZAY










HAYVAN










BİTKİ










İNSAN


















MELEK










CİN










ŞEYTAN


Varlıklar âlemini görünen ve görünmeyenler olmak üzere iki kısma ayırabiliriz.


a.Görünenler; gökyüzünde güneş, ay, yıldızlar, yeryüzünde insanlar, hayvanlar, ağaçlar, bitkiler, dağlar, denizler vb. varlıklardır. Bu varlıkların her birinin kendine özgü bir yapısı, şekli ve yaşam biçimi vardır.


b.Görünmeyenler; gözümüzle göremediğimiz, fakat varlığını dini kaynaklardan öğrendiğimiz varlıklardır. Melekler, cinler ve şeytan bunlardandır. Bizler görmesek de onların var olduğuna inanırız. Çünkü bu varlıkların nitelikleri, görevleri ve niçin yaratıldıkları gibi konularda Kutsal Kitabımız Kur’an’da bilgiler verilmektedir.


İnsanın Evrendeki Konumu


İnsana niçin küçük âlem denilmiştir?


Evreni yaratan Allah, dünyayı üzerinde yaşanabilir bir konuma getirdikten sonra, evrendeki bütün varlıkların özelliklerini taşıdığı “küçük alem” olarak nitelenen insanı yaratmıştır. Ruh ve bedenden oluşan bir varlık olan insan, dünyadaki varlıklar içerisinde çok boyutlu ve karmaşık bir yapıya sahiptir. İnsanın bu yapısı çeşitli bilimlere konu olmuştur. Örneğin; biyoloji organizmasıyla, psikoloji iç dünyasıyla, sosyoloji diğer insanlarla ilişkisiyle, antropoloji de gelişimi ile ilgilenmektedir.


İnsan yeryüzündeki varlıklar içerisinde ayrıcalıklı, üstün ve değerli bir varlıktır


Kur’anıkerim insanı bütün varlıklardan farklı bir biçimde ele almakta ve insana büyük değer vermektedir. İnsanın yaratılışı ve özellikleri ile ilgili ayetleri incelediğimizde insanın, yeryüzündeki varlıklar içerisinde ayrıcalıklı, üstün ve değerli bir konuma sahip olduğunu görürüz. Kur’an’da geçen “Biz, gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık”(İsra suresi, ayet 70) ayeti de insanın üstün ve değerli bir varlık olarak yaratıldığını belirtmektedir.


İnsan niçin değerli ve üstün bir varlıktır?


Esasında insanın üstünlüğü, onun yaratılışında cereyan eden olaylarla ortaya çıkmaktadır. Allah’ın halife olarak yarattığı insana meleklerin itirazı, Allah’ın melekleri denemesi, insanla karşılaştırması ve insanın üstünlüğünün ortaya çıkması ile son bulmuştur. Bu üstünlük Hz. Adem’e bütün isimlerin öğretilmesi, kısaca ona verilen öğretim ve bilgidir.(Bakara 30-34) Yani insanda ortaya çıkan ilk üstünlük onun yeryüzünde Allah’ın temsilcisi (halife) olması ve bunun gerektirdiği, dünyaya hakim olmasını sağlayan ilim ve bilgeliğin kendisinde var olmasıdır. Bu üstünlük meleklerce kabul edilmiş ve onların Hz. Adem’e secde etmeleri ile neticelenmiştir.(Bakara suresi, 34)


İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesidir


İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Yüce Allah Kur’an’da “... Sonra da şekillendirip kendi ruhundan ona üfleyen Allah’tır.” (Secde 9) buyurmaktadır. İşte insanı diğer bütün varlıklardan ayıran ve şerefli kılan bu “ilahi ruh”tur. İnsan böyle bir ilahi kaynağa sahip olduğu için Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. (Bakara suresi, ayet 30; En’am suresi, ayet 165) Halife vekil, başkasının yerine iş gören, temsilci olan kimse demektir. İnsanın Allah’ın halifesi olarak yaratılmasının nedeni, Allah’a kulluk etmek, dünyada onun dilediği biçimde yaşamaktır. Yüce Allah Kur’an’da “Ben ....İnsanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”(Zariyat suresi, ayet 56) buyurarak, insanın yaratılış amacını açık bir şekilde belirtmektedir.


İnsanı yeryüzündeki diğer varlıklara üstün kılan özellikleri






* İnsan yaratılmış varlıkların en üstünü(eşrefi mahlukat)dür. Çünkü insan, akıllı ve düşünen bir varlıktır. Aklı ve düşüncesi ile iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydayı zarardan ayırt eder. Çevresinde olup bitenleri anlar ve değerlendirir. Öz varlığının bilincindedir. Yani yaratılışını, kainatın niteliğini bilir. Kendisi ile kainat arasındaki ilişkinin nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiğinin bilincindedir. İradesini kullanarak da davranışlarını kontrol eder ve iyiye, güzele yönlendirir.


* İnsan, bilen ve öğrendiklerini kavrayan bir varlıktır. Kur’an’ın ilk inen ayetlerinde insanın bilen bir varlık olduğu vurgulandığı gibi, meleklerden üstünlükleri hatırlatılırken bu yönüne dikkat çekilmiştir. O, öğrendiklerini konuşarak ve yazarak başkalarına aktaran bir varlıktır.


* İnsan, teklife muhatap, özgür bir varlıktır. Onun Yaratıcıdan bir mesaj alabilmeye layık görülmesi, yani vahye muhatap kılınması kendisine verilen üstünlüğün ve değerin bir göstergesidir. Ayrıca davranışlarında özgür bir varlıktır. Allah insana iyiyi, kötüyü bildirmiş,(Şems 8) onu seçimlerinde serbest bırakmıştır. O, insanı belli bir şekilde davranmaya zorlamamış, ona dilediğini yapma hürriyeti vermiştir. Kur’an’da “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik; ister şükreder, ister nankörlük eder”(İnsan suresi, ayet 3) buyrulmaktadır.


* İnsan sorumlu bir varlıktır. Özgürlük ve seçme hakkı insanın sorumlu olma zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. Başka bir ifadeyle insanın sorumluluğu hür bir iradeye sahip olmasının bir sonucudur. Bundan dolayıdır ki, Kur’an’a göre insan kendi yaşayışından sorumlu tek varlıktır. “O gün kişi önceden yaptıklarına bakacaktır.” (Nebe suresi, 40) Hatta sadece kendi yaşayışından değil, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması sebebiyle dünyada ilahi mesajın gereklerini yerine getirmekle de sorumludur.






İnsan, inanan ve dini boyutu olan bir varlıktır. Onu diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerinden birisi de inanan bir varlık olmasıdır. İnsan, düşünme ve bilme yeteneği sayesinde kendi öz benliğini, çevresini ve Rabb’ini tanır. Böylece inanan bir varlık haline gelir. Onun temel görevi Allah`ı tanımak, ona kulluk etmek, insani ve ahlaki değerlere bağlı kalarak yaşayıp sonsuz hayata hazırlanmaktır.






* İnsan yapıcı ve üretici bir varlıktır. En küçük şehirlerden dev sanayi ürünlerine, güzel sanatlardan mimariye kadar pek çok şey meydana getirir. Bu merakı sayesinde tabiatı ve kendisini keşfeder. Bu gün ulaşılan teknolojik gelişmenin ve sosyal ilimlerin temeli insanın tabiatı ve kendisini merak etmesine dayanır.






Özetle İslam’a göre insan akıllı, düşünen, irade sahibi, özgür, sorumlu, bilen, inanan bir varlıktır. Aynı zamanda Allah’ın yeryüzündeki halifesi ve yaratılmışların en üstünüdür.






İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Temel Özellikleri










İNSAN






AKILLI






ÖĞRENEN






İRADE SAHİBİ






ÖZGÜR






SORUMLU






İNANAN






BİR VARLIKTIR

25 Ekim 2010 Pazartesi

DİKKAT! KAKTÜSÜNÜZ YOK MU?





YOKSA MUTLAKA EDİNİP, BİLGİSAYARINIZIN YANINA 1-2 TANE KOYUN!!!






BU DİKENLİ BİTKİNİN MUCİZESİNE İLİŞKİN YANIT AŞAĞIDA...








Bu dikenli bitkinin ne işe yaradığını ne için yaratıldığını bileniniz var mı?


Unutmayın ki, dünyadaki her şey bir amaçla yaratılmıştır.


Örnek olarak KAKTÜS, radyasyonu emmektedir.


Bu yüzden büyük nükleer santrallerin çevresindeki hektarlarca alana kaktüs dikiliyor.


Geçenlerde İstanbul'da bir banka şubesi tam 250 adet kaktüs siparişi verdi.


Ne için? Bilgisayarların yanına koymak ve böylece personelini korumak için.


Herkes evinde hatta her odada mutlaka kaktüs bulundurmalı.


Cildinizde iyileşmeyen yaralar, lekeler, lezyonlar varsa, bir Kaktüs'ü kesip dikensiz bir dilimini o yara, leke veya lezyonun üzerine koymayı deneyin ve mucizeyi görün.


Doğadaki her varlığın bir görevi olduğunu unutmayalım.

24 Ekim 2010 Pazar

Sakıp Sabancı’nın Öğütleri

Sakıp Sabancı nın 48 Öğüdü -Sakıp Sabancı’nın Öğütleri



Sakıp Sabancı’nın Öğütleri


Örnek insan, merhum Sakıp Sabancı nın Bülent Şenver e kitabında yayınlaması için verdiği 48 öğüdü…






Sakıp Sabancı


1.Nasıl bir “Güç” arıyorsunuz? Onu Bilin. Güce sahip olduktan sonra ise onu iyi kullanın.


2.Başkasından, özellikle politikacıdan medet, ummayın.


3.Birlik ve beraberlik arayışını her işte ve her fırsatta sürdürün.


4.Karşınızdakilerin “İnsan” olduğunu hiçbirzaman unutmayın


5.İnsanların birer “Makina” olmadıklarını bilin.


6.Terfi, ödüllendirme ve cezalandırma, başarıya yol açar.


7.Adil olun. Her işte, her konuda, her fırsatta ve herkese karşı adil olun.


8.”Vicdan Huzuru” başarılı olabilmenin temel şartıdır.


9.Ayaklarınız her zaman yere bassın. Hiçbirzaman havalarda dolaşmayın. Kendinizi kimseden üstün görmeyin.


10.Hiçbir işi “Kıyısından Köşesinden Tutmayın”. Yapacağınız iş ne ise, küçümsemeden ona sahip çıkın.


11.Hayata uyun.


12.İyilikleri unutmayın. İyilikleri karşılıksız bırakmayın.


13.Aç gözlü olmayın. “Allahıma Şükür” demesini bilin.


14.Şans, kader ve kısmet, yararlanmasını bilenler için vardır.


15.Hiç ölmeyecek gibi çalışın. Yarın ölecekmiş gibi hazırlıklı olun.


16.Dünyanın sizin etrafınızda kurulduğunu sanmayın.


17.Dostluğa ve arkadaşlığa önem verin.


18.Güler yüzlü ve tatlı dilli olun.


19.Hedefiniz nedir? Onu bilin. Dağılmayın. Lüzumsuz şeylerle uğraşmayın.


20.Sağlıklı olun. Sağlık herşeyin başıdır.


21.Düzenli bir yaşamınız olsun.


22.Manevi dünyanız zengin olsun. Sonra maddi zenginlik gelir.


23.Bilgili olun.


24.Gözünüzü açın.


25.Risk almayı bilin. Cesur olun.


26.Güvenilir insan olun.


27.Hangi işi yapacaksanız, o işi en iyi bilenler ile işbirliği yapın.


28.Yaptığınız iş farklı olsun.


29.Müesseseleşin.


30.İşinizi sevin. İşinize sahip çıkın.


31.Tasarrufa önem verin. Tasarruf yatırım demektir.


32.Borç para vermekte, kefil olmakta dikkatli davranın.


33.”İyiyi” yüreklendirin, alkış verin. “Kötüyü” ayıplayın, ceza verin.


34. Allah herkese “Bölüşmeyi” nasib etmez. “Bölüşmek” ve “Paylaşmak” kutsal ve keyifli bir iştir. Bölüşmesini bilin. Paylaşmasını becerin.


35.Kim akıllı üretir ise onun yanında olun. Kim akılsız tüketir ise ondan uzak durun.


36.Her şeyin bir şeyini, Bir şeyin her şeyini bileceksiniz.


37.Karınıza ve çocuklarınıza vakit ayırın. Ne kadar yoğun proğramınız olursa olsun, karınıza ve çocuklarınıza zaman ayırmalısınız. Bu bir zorunluluk değil bir zevktir.


38.Adınızı temiz tutmaya özen gösterin. Başarı bir bütündür. İsminizi temiz tutun ki, başarı isminizi taçlandırsın.


39.İşbirliği yapacağınız insanları, birlikte çalışacağınız kişileri ve ortaklarınızı seçerken dikkatli olun. Arkadaşlıklarınızı ve dostluklarınızı iyi kurun.


40.Çıkar uğruna, menfaat bekleyişi içinde, belli kolaylıklardan veya imkanlardan yararlanmak hesabıyla, uygunsuz kişi veya guruplarla ilişkiye girmeyin.


41.Kişisel çıkar uğruna, geçici kazanç için kimseyi satmayın.


42.Fikirlerinizden ve değer yargılarınızdan fedakarlık etmeyin. Etmeyin ki önce aileniz ve yanınızda çalışanlar, sonra iş yaptıklarınız ve çevreniz size güvensin.


43.Şeyh uçmaz. Onu müridleri uçurur. Başarıyı yakalamak, başarıyısürdürmek, başarıyı ileriye götürmek isteyenler ayaklarını yerden kesmemeye, uçmamaya özen gösterirler. Çünkü uçan hiçbir şey havada kalmaz.


44.Hırçın olmayın, hem kendinize hem de başkalarına huzur verin. Hırçınlıklarınızı yenmeye çalışın.


45.Dost olun, arkadaş olun. Dostunuz olsun, arkadaşınız olsun. İnsan sevdikçe ve sevildikçe mutlu olur.


46.Yaşamadan ölmeyin. Yaşayarak ölün. Ölümden söz etmek kötü birşey ama, ölüm mukadder son. Her faninin kaderinde var İnsan bu dünyaya bir defa geliyor.


47.İnsan ölürken yaptıklarına değil, yapamadıklarına pişman olurmuş. Son nefesinizde yapamadığınız şeyler için üzüntü duyun.


48.Eşini iyi seçemeyen, işini de iyi seçemez.






23 Ekim 2010 Cumartesi

OSMANLIDA VAVIN ÖNEMİ


Osmanlıda Vav (ï»®) Harfinin Önemi
Yükleyen alperenmansur. - Yeni sanat videolarını keÅ�fet.

NAMAZA DAVET

Sabah Namazı







Vakit seher… Ufukta günün kızıl çiçeği açmak üzere. Vaktin rahmine sabahın nutfesi düştü az önce. Gecenin toprağında saklı ışıktan tohumlar başlarını uzatıyor.






Şimdi hatırla ki, sen de bir zamanlar yokluğun karanlığında yitiktin. Unutulmuşluk toprağına gömülü bir tohumdun. Kimsenin adını bilmediği, hatırını saymadığı bir yetimdin.






Hatırla ki, unutulmuşluğun toprağında Rabbin seni unutmadı. Rabbin seni sahipsiz de bırakmadı. Rabbin seni yokluk gecesinden varlığın ufkuna eriştirdi. Taze bir bahar gibi gün yüzüne çıkardı bedenini. Ete kemiğe bürüdü ruhunu. Gülden tebessümler giydirdi yüzüne.






Şimdi seher vakti. Göz kapaklarının ardından kaç. Gafletin gecesinden uyan. Aç gözlerini sehere. Aç kalbini Rabbine. Uyan. Uyan, yan ve an seni hiç unutmayan Rabbini. Güneş ufukta yükselmeden, sen dualar ufkuna yüksel. Herkes unutsa bile seni unutmayan Rabbini herkesin O’nu unuttuğu anda ananlardan ol. Haydi kalk! Kalk ve miracına eşlik et En Sevgilinin[asm].






Şimdi sabah! Şimdi sabah namazı vakti...






Öğle Namazı






Vakit öğle. Gün ortası. Dünya telaşındasın. İşler yoğun. Yarım kalmış ne kadar iş var! Sanki sensiz yürümüyor hiçbir şey. Sanki sen olmasan işler hep yarım kalacak, belki hiç başlamayacak. Ne kadar çok vazgeçilmezin var! Ne kadar vazgeçilmezsin!






Oysa dünya seni pek umursamıyor. Sessizce akıp gitmede sonsuz uzayda.. Telaşlarına inat uzakta bir kelebek yavaş yavaş kozasından çıkmada. Ötelerde bir insan son nefesini vermekte sessizce.. Bir bebek ilk kez gülümsemekte annesine...






Vakit öğle... O kadar gürültü var ki ortalıkta.. Kalbinin sesini duyamıyorsun bile. Ruhunun sonsuza uzanan emellerine kör olmak üzeresin. Telaşların arasından sıyrıl, ruhuna yer ayır. Ebedî sükûnete hazırla kendini. Kalbini sonsuzluğa bitiştir. Alnını secdeye değdir.






Şimdi öğle namazı vakti!






İkindi Namazı






Vakit ikindi. Gün ihtiyarladı. Güneş solgun rengini bırakıyor güller üstüne. Zaman ırmağı ikindinin çağlayanından dökülüyor şimdi. Ayrılığı söylüyor hece hece. Hüzün renkli bulutlar sardı göğü. Güneşin saltanatı bitmek üzere. Zevale doğru akıyor ışıklar.






Hatırla ki, sen de bir ömrün ikindisine yürüyorsun. Tenin soluyor. Gözlerinin feri çekiliyor. Yüzünü bu dünyadan çevirmeye hazırlıyorsun. Öbür kıyısındasın artık hayat nehrinin. Bundan sonra vaadi yok sana zamanın. Yokuş aşağı akıyor kalbin.






Vakit ikindi. Kalbini kanatıyor kuru gül yaprakları. Tutunacak dal arıyor gibisin zamana karşı. Zamanın hükmü ağırlaşıyor üzerinde. Gün daha kısa geliyor artık. “Yemin olsun ki ikindi vaktine. Hüsrandadır insan.” Şimdi anlıyorsun. Çünkü, yokuş aşağı akıyorsun. Dalından kopuyorsun. Hoyrat bir rüzgâr artık zaman. Geriye kalan ancak iman.






Şimdi ikindi vakti. Secdeye koy alnını. Eğil Zamanın Sahibinin önünde. O’na konuş; dualarını fısılda. Sonsuzluğa tutun hece hece.






Akşam Namazı






Vakit akşam. Gün ölmek üzere. Güneş ışıklarını topluyor eşyanın üzerinden. Kızılca kıyameti kopuyor dünyanın. Kara kefenini giyiniyor gün. Gülün rengi soluyor, eşyanın cezbesi yitiveriyor.






Hatırla ki, senin de akşamın olacak bir gün. Ömrünün ışıkları solacak. Hayatının perdesi çekilecek. Senin de kıyametin kopacak.






Şimdi akşam. Ölmeden önce bil öleceğini ki, yaşatıldığını farkedesin. Herkesin senden uzaklaşacağı ölüm anını hatırla ki, sen de şimdi herkesten ve her şeyden uzaklaşıp Rabbine yanaşasın. Seni sen yokken de bilen Rabbin, sen öldükten sonra da bilecek elbet.. Herkesin unuttuğu yerde seni bir O hatırlayacak. Hatırını yalnız O bilecek. Sen de O’nu an şimdi.






Şimdi akşam namazı vakti…






Yatsı Namazı






Vakit Yatsı. Gün çoktan öldü. Güneş ışıklarını topladı. Gece hükmediyor âleme. Güneşin saltanatı bitti. Işıklar tükendi ufuklarda. Renkler ellerini çekti eşyadan. Gül soldu, gün soldu. Göğe yöneldi gözler.






Hatırla ki, Sen de unutuşun kara gecesine yuvarlanacaksın. Bir adın kalacak geriye. Bir mezar taşın hatırlayacak belki Seni. Belki o da unutacak.






Şimdi gece… Sabaha çok var. Işık uzaklarda. Yokluğun gecesinde, adın bile unutulmuşken, kimden meded umarsın sor kendine? Kim Sana hayat vermişse, kurumuş kemikleri toplayıp dirilten de O elbette.






Söyle kendine. Söyle kendine ki, çoklarının Seni unuttuğu bu gece, Sen de herkesi unut, O’nu hatırla. Söyle kendine ki, çoklarının ışıklara kanıp sahte renklerin kuyularına daldığı bu gece, Rabbini an, Rabbine kan, Rabbine uyan.






Şimdi yatsı zamanı vakti.






22 Ekim 2010 Cuma

Hayırlı cumalar


Kuyulardamı kaldın?

Yakup bulur üzülme...
Damlalarmı boğuyor?

Yunus bulur üzülme..
Güneş yakmayamı başladı?

Ömer bakar üzülme..
Bütün kapılar mı kapandı?

Bir kapıyı kapatan bin kapı açar üzülme...
...ne mutlu kalbine sen düşene,

ne mutlu senin kalbine düşene.

HAYIRLI CUMALAR

21 Ekim 2010 Perşembe

Her vaktiniz hayır olsun Cumanız Mübarek Olsun!!

Evet bugün bayram niteliğindeki günümüz “cuma günü”müz dür.







Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. (cuma suresi-9)






Allah Resulu (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


“Üzerinde güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günüdür. O gün Adem (a.s.) yaratılmış, o gün cennete sokulmuş, o gün yere indirilmiş, o gün tevbesi kabul edilmiş, o gün ölmüştür. O gün kıyamet kopar ve o gün cennettekilerin Allah Teala’yı anma günüdür.”(Müslim)






Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadiste,






Hz. Peygamber (s.a.v), şöyle buyurmuştur: “Bana Cebrail (a.s) geldi. Avucunda beyaz bir ayna vardı. Bana:-Bu, cuma namazıdır, Rabbin onu, sana ve senden sonra ümmetine bayram olsun diye, farz kılmıştır, dedi. Ben:






-Bu günde bizim için ne vardır? diye sordum. Şöyle dedi.






-O günde, pek hayırlı bir vakit vardır. Kim o zaman içerisinde, kendisi için nasip edilen bir hayrı isterse, Allah onu kendisine verir. Ama istediği şey, kendisi için takdir edilmemişse, Allah, ondan daha büyük bir nimeti kendisi için ahirete saklar. Kul kendisi için takdir edilmiş olan bir kötülükten Allah’a sığınırsa, Allah onu, ondan daha büyüğünden muhafaza buyurur. Cuma günü, meleklerin yanında günlerin en kıymetlisidir. Biz onu, ahirette yevmü’l-mezîd/ikramı çok olan gün diye anarız.






Rasulullah (s.a.v) buyurur ki: Cebrail’e: O güne niçin yevmü’l-mezid denir? diye sordum. Şöyle dedi: “Çünkü Azîz ve Celîl olan Rabbin, cennette beyaz misk ile donatılmış bir vadi hazırlamıştır. Cuma günü olduğunda, İlliyyînden Kürsü makamına iner.” Hadisin sonu şöyle bitmektedir:






“Yüce Allah, Cuma günü müminler için tecelli buyurur, onlar Allah’ın cemaline nazar ederler.”(tabarani)










Çok Değerli Mümin Kardeşlerim!!






Cuma namazının ve günün yukarıda belirttiğimiz ve belirtmediğimiz niceleri gibi ecri ve fazileti vardır.






bu özel vakitlerde özel feyiz ve tecellillerden kendimizi mahrum etmemek adına;






haydi bugün kendimizin hayrı ,rabbimizin rızası için cuma namazına gidelim..






o vakitte kendimizi biraz olsun dünyanın telaşından sıyrıp rabbimizin çağrısına kulak verip icabet edelim..










Vakit.. O ‘ na yönelme vaktidir..






Vakit ..O’na kulluk etme vaktidir..






Vakit..O ‘nun davetine icabet vaktidir..






Vakit..O’NA SECDE VAKTİDİR..






Vakit..acziyetimizi bilerek ,gönlümüzün sesine kulak verip dua etme vaktidir..






Vakit..abdest alarak günahlarımızdan sıyrılma vaktidir..






Vakit..ezan vaktidir..






Vakit..tevbe vaktidir..






Vakit..CUMA Namazı vaktidir..