24 Temmuz 2013 Çarşamba

hüşu üzere nasıl namaz kılınır

Huşû Üzere Namaz Nasıl Kılınır?


‘Dervişin fikri neyse zikri de odur’ diye bir kelâm-ı kibar vardır…
Geçenlerde Osmanlıca el yazma bir kitap elime geçti. Kapağı ve ilk sayfası olmayan ve çoğu sayfaları deforme olmuş bulunan eserin, İmam Birgivi’nin bir çalışması olduğu anlaşılıyor. Çok nefis bir hatla yazılan kitabın son sayfalarında, bu nüshayı Hacı Hüseyin Efendi’nin tilmizlerinden Muhammed Za’ferânî’nin Hicri 1178’de istinsah ettiği (yazdığı) belirtilmiş: “Ketebehû fakîr…” Kitabın son bölümleri Namaz’a ayrılmış; sonunda ise “Hâzâ Fikirnâme” başlığı altında kısa ama özlü bir nasihat yer alıyor. Namazı huşû ve hudû ile kılmaya yönelik olarak kaleme alınan bu tavsiyeleri; Osmanlıca aslına uygun olarak aktarıyorum (Parantez içi ilave ve açıklamalar bana aittir):
“Namazı huşû ve hudû üzerine (eda) eylemek oldur ki; ezan okunduğu vaktin İsrafil Aleyhisselam’ın ihya (diriliş) içün âhir nefha-i sûr eyledüğün (sûra son kez üflediğini) fikr eyleye.
Halk yerli yerinden kalkıp abdest alıp mescide(camiye) gelmek kaydında oldukların, kabirden kalkıp Mahşer’e gitmeklerin, -çünkü mescide cem olalar- Mahşer yerinde cem olmağı fikr eyleye.
Ve saf saf olduklarını Kıyamet’te halâyık(mahlukat) yüzyirmi saf olmalarını fikr eyleye ve namaza durmağı ve cevab ve hesab vermeği fikr eyleye.
Amma Sırât’ı ayağı altında ve Cennet’i sağ yanında ve Cehennem’i sol yanında ve Azrail’i ardında ve kabrini secdesi yerinde ve Mekke-i Mükerreme’yi karşısında ve Allah Sübhanehu ve Teâlâ cümlesini ihata edip nazar eder deyu (fikr) eyleye.
Ve imam okuduğu vaktin, Kıyamet gününde hayır ve şer defterlerin okuduğun fikr eyleye.
Ve Rükû’da, Kıyamet gününde Allah Sübhanehu ve Teâlâ Hazretine rükû olunsa gerektir, ânı fikr eyleye. Allah Teâlâ buyurdu:
“Bütün yüzler Hayyü’l-Kayyûm olan (ölmeyen ve ezelden beri mevcud olan) Allah’a baş eğmiştir.” (Taha 20/111)
Ve Secde’de dahi, Kıyamet gününde Allah Sübhanehû ve Teâlâ’ya secde olunsa gerektir, ânı fikr eyleye. Allah Teâlâ buyurdu:
“Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.” (Kalem 68/43)
Ve Tahiyyat’ta dahi halâyık(mahlûkât) Cehennem’i gördükleri vaktin, dizleri üstüne düşseler gerektir, ânı fikr eyleye. Allah Teâlâ buyurdu:
“O gün sen, her ümmeti diz üstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağrılır.” (Casiye 45/28)
Ve selam verip dağılmaları, halkın kimi Cennet’e ve kimi Cehennem’e gitmesini fikr eyleye. Allah Teâlâ buyurdu:
“Ve ey mücrimler (suçlular)! Bugün ayrılın (bir kenara çekilin).” (Yasin 36/59)
Ve namazı kılıp, ‘kabul olur mu, olmaz mı?’ deyu korkunca, ‘Cennet’e mi giderim, Cehennem’e mi giderim?’ deyu fikr eyleye.
Ve eğer bu ahvâle riayet edebilirse, tamam hudû ve huşû bulunur inşâ-Allahu Teâlâ.”
Mübarek Ramazan ayında, oruçlu bedenler ve gönüllerle eda etmekte olduğumuz namazlarımızı, bu tavsiyeler ışığında huşû ve hudû ile edâ eyleyebilmemiz duasıyla.
Unutmayalım ki, “namazlarında huşû içinde olan müminler ancak felaha ererler.” (Müminûn 23/1-2)
İşte merhum İmam Birgivi, huşû içinde namaz kılmak için fikr eylememiz gereken hususları çok güzel sıralamış. Allah ondan razı olsun. Bize düşense, bu nasihatleri en güzel şekilde uygulamak.
abdullahyildiz

19 Temmuz 2013 Cuma

ali şeriati kimdir


Ali seriati kimdir?
Rasulullah Efendimizin İbn-i Mesud Hadisinde “iyi olan anne karnında iken iyi, kötü olan anne karnında iken kötüdür” şeklindeki hadisine karşı Anne – Baba Biz Suçluyuz kitabında “O Peygamberin karınsal dünya görüşü” diyecek kadar sapıklaşan biridir dersek herhalde başdan kim olduğunu anlatmış oluruz..Aslen şiî olup şiîlerin bile tasvip etmediği Ali Şeriatî diye biri var. Birileri, Peygamberimiz örnek olarak yetmezmiş gibi onu örnek bir şahsiyet gibi göstererek, müslüman gençlerin zihinlerini onun bozuk fikirleriyle doldurmak peşinde. Bu gayretkeşlerden biri de malesef ŞİA Mustafa İslamoğlu…Allayıp pullayarak gençlere sundukları Ali Şeriatî’nin Peygamberimiz’e bile hakaret eden bir zındık. Bu yazımızda, onu kendi sözleriyle daha yakından tanıtacağız. Tanınmalı ve hangi derekelerde olduğu bilinmeli ki, onu yüceltenler de tanınmış ve bilinmiş olsun.Şeriatî’nin MUHAMMED KİMDİR isimli kitabına bakıyoruz. Görelim bakalım, Mustafa İslamoğlu’nun öve öve bitiremediği bu mahlûk, İslâm büyükleri hakkında neler yazmış. Başlıyoruz. Bismillah:1- Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in diliyle övülen ve ashabın en büyüğü olan Hazreti Ebûbekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman (Radıyallahü anhüm) hakkındaki iftiraları şöyle:“Ebûbekir… ihtiyar, yumuşak, her işi basite alan birisidir. Tehlike dolu toplumsal, siyasal mesuliyet, böyle bir ruhsal yapıyla bağdaşmaktan daha ciddi ve önemlidir.”“Ömer… yenilikçilik özelliği yoktu… düşünce açısından zayıftı… itikadî ve fikrî bir mevzu sözkonusu olduğunda çok güçsüz görülüyordu. Kendisi de devamlı düşünsel alandaki hatalarını itiraf ediyordu.” (s: 317)Osman… görüş açısı dünya görüşü dar ve zayıf birisidir. Peygamberle yaptığı işbirliği sırasında kimse onun en ufak bir üstün ve fevkalâde iş yaptığını görmemiştir. İslâm’ın öz ruhunu, derinliğini, sınıfsal yönelimini hissedememiştir. İslâm’ı, “şiarlar” ve İslâm rehberini “şiarları yücelten”den başka bir şey olarak niteleyemiyordu. Servet ve süse, kavmine ve kendine düşkünlüğü, büyüklere ve altına, güç ve kan sahiplerine saygıda bulunma, onun ruhunda o kadar güçlüdür ki, onun ahlâkî bağı, İslâm’dan daha çok cahiliyeye yakın ve iç içedir. En büyük tehlike, tehlikeli ve güçlü Beni Ümeyye hanedanına mensup oluşudur. Kuşkusuz O’nun böyle bir ruhsal yapı ve görüş açısıyla, bu uyanık, layık İslâm maskesi takmış güçlü düşmanların elinde bir “sadık uygulayıcı”dan başka bir konumu olmayacaktır. (s: 318)2- Bir gurup ashabı Hazreti Ali (Radıyallahü anh) aleyhinde olmakla suçlayıp sonra Hazreti Ebûbekir (Radıyallahü anh) Efendimiz’e şöyle dil uzatıyor:“…bu grupla Ebu Bekir’in cahiliyedeki özel ilişkisi tamamen belirgindir.”“… Ebu Bekir bu gizli grubun seçkin şahsiyetidir.”Hz. Ebûbekir (Radıyallahü anh) güya arap köleleri serbest bırakmak için şöyle bir tavsiyede bulunmuş:“Allah bize bir çok acem köle bağışladığı için, arabı köle olarak kullanmak gerekmez.”Bu iftiradan sonra lafı dolandırarak, Hazreti Ebûbekir Efendimiz’i câhiliyenin eksik terbiyesiyle suçluyor:“…bunlar gibi düşünce ve duygusundaki birçok zaaf noktaları, İslâm’dan öğrendiği üstün faziletlere karşılık, geçmişteki terbiye etkilerini hatırlatıyor.” (s: 321)3- Hazreti Ali (Radıyallahü anh)’a karşı gizli bir grup oluşturulduğunu anlattıktan sonra, bu hareket içinde olanları –ki bunlar başta Hz. Ebûbekir (Radıyallahü anh) olmak üzere Aşere-i Mübeşşere’den olan zatlar oluyor- bu grubun tavrını şöyle ifade ediyor:“Ali’ye karşı beslenen kinler.”4- Sıra geliyor Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e dil uzatmaya. Güya Peygamberimiz Hazreti Ali (Radıyallahü anh)’ın üstünlüğünü açıklamayıp susmuş:“Muhammed’in Ali hakkındaki sükutu, onu tarihte savunmasız bırakacaktır.”Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i suçlamaya devam ediyor:“Acaba Muhammed, ….Ali’yi kollamayacak mıdır? …sükutuyla …o acımasız tarihin eliyle paymal etmiyecek midir?”“…nitekim öyle de oldu. Onu tarihte en kötü adam olarak tanıttılar.” (s: 322)Bu da tarihe iftira. Tarihte Hz. Ali Efendimiz en kötü adam olarak mı tanıtıldı?5- Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) cennetlik olduğunu müjdelediği zat hakkında kullandığı ifadeye bakın:Abdürrahman bin Avf …mal severliği süse düşkünlük huylarını, câhiliyeden kendisiyle birlikte taşımaktadır. “Menfaat” ile “hakikat” onun gözünde ayrılmaz bileşik ve birbirinden ayırt edilmez bir olgudur. (s: 323)6- Meşhur Gadir Hum hadisesini anlatırken, tarihe iftira ediyor: “ashab Ali’ye biat etti” diyor. (s: 323)Bu yalanı söylemekle farkında olmadan öyle bir açık veriyor ki, demeyin gitsin. Bi kere Gadir Hum hadisesi Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) zamanında olmuştur. Peygamberimiz hayattayken Hz. Ali’ye biat edilmesi bahis mevzuu olur mu hiç!7- Resulüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in hastalığı anında sefere çıkmak üzere olan Üsâme ordusundan bahsederken şöyle diyor:“Ebûbekir ile Ömer sıradan asker idi. Bu mesele onların ağrına gidip, açıkça Üsame’nin komutanlığına itirazda bulundular.” (s: 324)Bu söz bir acem yalanı olup gerçek tamamen tersidir.Üsâme Hazretleri genç ve tecrübesiz olduğu için başka bir kumandan tayininin daha uygun olacağını söyleyenlere Hz. Ebûbekir (Radıyallahü anh); “Ben, Resûlüllah’ın tayin ettiği kişiyi kumandanlıktan alamam” diye cevap vermiştir. Hatta Hz. Üsâme at üzerinde olduğu halde kendisi yaya olarak onu Hazreti Resûlüllah’in tayin ettiği kumandan olarak uğurlamış, Üsâme (Radıyallahü anh) bundan sıkılıp ata onun binmesini isteyince de; “Allah yolunda birazcık da bizim ayağımız tozlansa ne olur” diye cevap vermiştir.8- Vefatından önce herkese hakkını vermek isteyen Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in şöyle söylediğini yazıyor:“Ey halk, kimin sırtına kırbaç vurmuşsam… kime küfür etmişsem…” (s: 329)Hâşâ, Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i başkalarına küfür eden biri olarak gösteriyor.9- Hazreti Ömer’in, Ashâb-ı kiramın diğerleri gibi Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in yolunda canını feda etmekten çekinmeyeceğini bütün müslümanlar bilir. Ama Ali Şeriatî, Peygamberimiz’in ömrünün son saatlerinde bir şeyler yazmak istemesi üzerine, Hz. Ömer’in Peygamberimiz hakkında şöyle söylediği iftirasını yapıyor: “Bu adam savsaklıyor.” (s: 333)10- Bütün tarihlerin yazdıklarına göre, Peygamberimiz, başı Hz. Aişe validemiz’in göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat etmiştir. Şeriatî ise tarihe yalan bir not düşerek bu son hali şöyle anlatıyor:“Ali, Muhammed’in başını göğsü üzerine aldı.” (s: 336)Görüldüğü gibi, kitap boyunca Hazret kelimesini kullanmamakta ısrar ediyor.Değerli okuyucular! Ali Şeriatî’nin bir de Hac isimli kitabı var. Bir de ona göz atalım.Kitap, Ejder Okumuş tarafından tercüme edilmiş. Elimizdeki 2. baskı Şûrâ Yayınları’na ait. Nisan 2001…4. sahifede “Yayıncının Notu” olarak şu cümleler göze çarpıyor:“Bu kitap, Şehid Ali Şeriatî’nin bizzat gözden geçirip ilâveler yaptığı ve “Öğretmen Şehid Dr. Ali Şeriatî’nin Eserlerini Derleme Bürosu”nun külliyat arasında yayımladığı Farsça son Hacc baskısının tam çevirisidir.”Demek ki neymiş? Ali Şeriatî bu kitabı bizzat kendisi gözden geçirmiş. Aşağıda madde madde verilecek bilgileri lütfen bunu bilerek değerlendiriniz.1- Daha başta zehirini kusuyor. Diyor ki: “Ve yine biz, aynı yöntemle, İslâm mezhepleri arasında bir mukayese yapsak, İslâm dâhilinde bulunan Şia’yı, dinler arasında İslâm’ı nasıl görüyorsak öyle görürüz.” (s: 8)2- Şeriatî’nin, Hac hakkındaki şu ifadesine bilhassa dikkat: “Ve Hacc: Müslümanlar arasında her yıl tekrar edilen en çirkin, en mantıksız eylem!” (s: 9)Bu söz üzerine biz de diyoruz ki, bu sözün sahibi en alçak en rezil insan…3- Müslümanları şöyle suçluyor: “Kur’an’ı yok edememiş kapatmışlardır. “Kitab”ı “teberrük edici şey” haline getirmişlerdir.” (s:11)Açıkça, müslümanları Kur’an’ı yok etmek için uğraşmakla suçluyor. Teberrük/bereketlenmek kötü bir şeymiş gibi, Kur’an’ı teberrük edilen şey haline getirmekle suçluyor.4- Bakın hacda tavaf eden Müslümanlara nasıl hakaret ediyor:“Yemenliler, saçları perişan ve pis, gözleri çökmüş, bellerine ip bağlamışlar, her biri mezardan çıkmış tıpkı bir hortlak gibi. Ve siyahlar; iri, uzun boylu ve kazık gibi, dudaklarını köpük bürümüş…” (s: 71)Bu sözler, bir Müslümanın din kardeşleri hakkında söyleyeceği sözler olamaz. Onların görüntüleri böyle olsa bile bu ifadeler kullanılamaz. Öbür taraftan hacda, kötülükler görülmez, gizlenir, iyilikler anlatılır.5- İmanî bakımdan uygun olmayan öyle benzetmeleri var ki, aşağıda da göreceğiniz gibi, bu teşbihlerin her biri en hafifinden insanın imanını sarsar. Yazının fazla uzamaması için bunları kısa değerlendirmelerle verelim:a- Hacer Vâlidemiz’den câriye diye bahsederek şöyle diyor: “Allah, Afrikalı siyah bir câriyenin evinde.” (s:49) Allah, -hâşâ- Hz. Hacer’in evindeymiş.b) “Allah, dünyanın kalbi, varlığın mihveridir.” (s:50) Allah –hâşâ- dünyanın kalbiymiş.c) “Allah ve insanlar/topluluk bir cihette, bir saftalar.” (s:50) Allah –hâşâ- insanlarla aynı saftaymış.d) “Allah’ın çevresinde tavaf yapıyorsun.” (s: 54) Kâbe’ye Allah diyor. Hâşâ! Tavaf Allah’ın çevresinde yapılıyormuş.e) “Vay be! Bu tevhid …seni Allah’la diz dize oturtuyor. …Allah’ın benzeri olarak görüyor. “ (s:56) Allah’la diz dize oturmak, Allah’ın benzeri olmak… Bu benzetmelerin insanı ne hale getireceği ehlince malum.f) “İlâhî özün, içinde, Allah’ın ruhu girdaptan doğup başını kaldırıyor. Nereden? Allah’ın elinin sağ elinin altından.” (s: 59)Altı çizili yerlere dikkat. g) “.. sa’y et. Fakat çember çizerek değil, çembersel çaba, değirmen eşeğinin sa’yi gibidir, kısır döngüdür, sonuçta başa dönersin. Böyle bir şey, “abes”, “anlamsız”, içi boş daire, içeriksiz, hedefsiz: Tıpkı sıfır gibi.” (s: 67)Sa’y ile tavafı karıştırıyor. Sa’y istense de zaten çembersel yapılamaz. Değirmen eşeğinin sa’yi gibi diye bir benzetme yapanın kendisi eşekten aşağı olmaz mı!Kâbe’nin etrafında yapılan tavafı da sıfır olarak görüyor.h) “Ey insan! “Allah’ın ruhu”! (s:80) Burada insana, “Allah’ın ruhu!” diye hitap ediyor.i) “Ey hacı, yolun sonunda Allah seni beklemekte…” (s: 91) Bu söz de sâfî küfrî bir benzetme…j) Müzdelife’den Mina’ya hareket edecek hacıları, yıkılmaz bir duvara benzettikten sonra şöyle diyor: “Bu çelik duvarı dünyada yıkabilecek hiçbir güç yoktur. İbrahim ve Muhammed dahi yıkamaz.” (s: 106)Görüyor musunuz hâinliği!.. Böyle bir duvarı yıkmayı hedeflese hedeflese ancak kâfirler hedefler. İbrahim (Aleyhisselâm) ile Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i bu çelik duvarı yıkmak istiyor gibi gösteriyor. Bu çelik duvarı yıkma cürmünü Hz. İbrahim’e ve Peygamberimiz’e yüklemek ise, olsa olsa imansızlık alâmetidir.- See more at:http://www.sapitanlar.com/ali-seriati-kimdir-kitap-oku-tefsir-hac/#sthash.gFUYkf99.dpuf

17 Temmuz 2013 Çarşamba

fuzuli

Bir dükkândır bu bisât-ı dehr kim ummâline
Ecr mikdâr-ı ameldir müzd mikdâr-ı hüner
Hâkidân-ı dehr bir mezra’durur a’mâl-i zar
Hayr olur mahsûl hayr ehline şer ehline şer
________________________________________
Bu feleğin döşeği olan dünya, tıpkı bir dükkân gibidir,
Çalışanların ücreti amelleri kadardır, mükâfatları hüner miktarıncadır,
Bu feleğin toprakları tıpkı ekilecek bir tarla gibidir,
Alınacak mahsül; iyilik ehline hayır, kötülük ehline şer olur.
fuzuli

9 Temmuz 2013 Salı

hoş geldin ey şehr i ramazan

HOŞ GELDİN EY ŞEHR-İ RAMAZAN HOŞGELDİN !
Tüm İslam Aleminin Ramazan Ayı Hayırlara vesile olsun.
ALLAH’ın rahmet ve gufranının bol olduğu içinde pek çok esrar tecelli eden, sinesinde Kuran ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini barındıran Ramazan-ı Şerif’e ermenin sevinç ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu mübarek aya eriştiren Rabbimiz’e hamd-ü senalar olsun. Bu vesileyle bütün kardeşlerimizin Ramazan-ı Şerif’ini tebrik ederim. İNŞAALLAH.
Bu mübarek ay, kırılan tesbihin etrafa dağılmış taneleri gibi dağılmış, Ümmeti Muhammed’in toparlanmasına ve bizlerin dağılmış kalplerimizin, düşüncelerimizin, ruhlarımızın, akıllarımızın toplanmasına vesile olur. AMİN…..
+
"BU RAMAZANIN TEMASI: HELAL KAZANÇ, HELAL LOKMA"
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, yaklaşan Ramazan ayına yönelik, “Ramazanın coşkusu son zamanlarda ortaya konulduğu şekliyle bir eğlence, şatafat ve gösteriye dönüşmemelidir" uyarısında bulundu.

"BU RAMAZANIN TEMASI: HELAL KAZANÇ, HELAL LOKMA"

Görmez, 21. yüzyılda ortaya çıkan tüketim kültürünün, zorunlu ihtiyaçların yerini yapay ve doyumsuz isteklerin almasına neden olduğuna dikkat çekti.

Günümüzde reklam ve iletişim araçlarının tüm gücüyle gösterişçi ve aşırı tüketimi yücelttiğini anlatan Görmez, "İnsanın tükettiği kadar mutlu olabileceğini söylüyor. İnsanları daha çok harcamaya çağırıyor. Daha çok harcamak için daha fazla kazanmak gerekiyor. Böylece tüketim çarkının dişlileri arasında insanın imtihanı başlıyor" dedi.

"Kendisini tükettiği üzerinden tanımlayan insan, bunalımdadır" diye konuşan Görmez, insanı aşırı değerlerden soyutlayarak yalnızca kar ve çıkar peşinden koşan ‘homo-economicus’ olarak tanımlamanın ona haksızlık olduğunu belirtti.

"TÜKETİM ÇARKINDA TÜKENMEMENİN YOLU: HELAL KAZANÇ, HELAL LOKMA BİLİNCİNİN GELİŞTİRİLMESİDİR"

Kuşatılmışlık halindeki insanın, tüketim çarkında tükenmemenin, hatta bir tüketim metasına dönüşmemenin yollarını aradığına işaret eden Görmez, “Helal ve haram ölçütleri, tam da burada, birer işaret fişeği gibi karanlıkta yolumuzu aydınlatıyor. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığımız, Ramazan boyunca düzenleyeceği etkinliklerle toplumda ‘helal kazanç’ ve ‘helal lokma’ bilincinin geliştirilmesine katkı sağlamayı amaçlıyor. Dileriz bu içten çağrı, tüketim dayatmasına teslim olmayarak insaflı, sorumlu, ölçülü ve mutedil bir hayat tarzının benimsenmesi, emeğin ve alın terinin hak ettiği saygıyı görmesi, helal ve haram ölçüleri içinde daha onurlu kazanç ve harcama yollarının açılması için iyi niyetli bir temel teşkil eder" ifadelerini kullandı.
+
Ramazan Ayının bAşLadığı bir günde ResuLuLLah (s.a.v) buyurdu;
“İşte bereket ayı oLan Ramazan geLdi. Artık ALLAH’ın Rahmeti sizi kuşatır…
O ay, yeryüzüne boL boL Rahmet iner.
GünahLar affediLir.
DuaLar kabuL oLunur.
ALLAH sizin İyiLik ve İbadette yarışmanıza bakar da, bununLa meLekLerine karşı İftihar eder.
ÖyLe ise kuLLuğunuzla kendinizi ALLAH’a sevdirin.
AsıL bedbaht oLan da, bu ayda ALLAH’ın Rahmetinden nasibini aLamayandır.“

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Hoş Geldin Ya Şehr-i RAMAZAN

Hoş Geldin Ya Şehr-i RAMAZAN

Kim fazîletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek 
Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır H.Ş

Hoş Geldin Ya Şehr-i RAMAZAN
Oruç tutmak, kalıbını Rabbinin huzurunda tutmaktır.
Oruç tutmak, kalbini Rabbinin nazarında tutmaktır.
Oruç tutmak, niyetini Rabbinin rızasıyla bir tutmaktır.
Oruç tutmak, niyetiyle eylemini, sözüyle özünü ay...nı safta tutmakdır.
Oruç tutmak, kalbini kardeşlerinin tarafında tutmaktır.
Oruç tutmak, şefkatini ve merhametini aç ve muhtaçların,
yetim ve öksüzlerin yanında tutmaktır.
Oruç tutmak, kendini Güzellerin yerinde, İyilerin safında tutmaktır.

4 Temmuz 2013 Perşembe

eğer aşkı seversen

Eğer aşkı seversen cân olâsın
Eğer aşkı seversen cân olâsın,
Gönüller tahtına sultan olâsın.

Seversen dünyeyi mihnet bulâsın,
Erenler sırrını kaçan duyâsın.

Diken olma, gül ol erenler yolunda,
Diken olur isen oda yanâsın.

Niyâz için buyurdu Hak namâzı,
Niyazdan vay sanâ gâfil olâsın.

Erenler nefesin âsâ edin sen,
Eğer nefsine uyarsan fenâsın.

İbâdetler başıdar terk-i dünyâ,
Eğer mü’minsen ânâ uyâsın.

Atan anan hakkın yitürdün ise,
Yeşil donlar giyesin donanâsın.

Eğer konşu hakkı boynunda ise,
Cehennemde yarın bâki kalâsın.

Gönüle gireni gönendi derler,
Gönüle sen de gir gönenesin.

Yunus bu sözleri erenden aldı,
Sanâ dahî gerek ise alâsın.

Eğer aşkı seversen can olasın,
Kamu derdine hem derman olasın.

Eğer dünya seversen mübtelâsın,
Maânî sırrına nerde eresin.

Cihan köhne saraydır, sen beyisin,
Nice bir eskiye hasretlenensin.

Ağudur, bal değil dünya muradı,
Nice bir ağuya parmak banasın.

Kanatsız kuşlayın kaldın yabanda,
Kanatlı kuşlara nerde eresin.

Sana erden asa gerek bu yola,
Dayanırsan asaya dayanasın.

Yunus’un bu sözü gözlüleredir,
Eğer âşık olursan uyanasın.

Eğer gerçek âşık isen, boynundaki menşur nedir?
Hak yoluna sadık isen, yanlış sanı tezvir nedir?

Sımak gerek gönlün bütün fâsiddır kamû tâatın,
Gecmeyince ibâdetin, Hak’tan sana mazur nedir?

Çünkü adın oldu filân, hep dirliğin oldu yalan,
Gelsin bize mana bilen, hakîkatte mestur nedir?

Terkeylegil ten tertibin, gider senden benlik adın,
İçin imâret olmadan, dışındaki mamûr nedir?

Aydırsın kim gözüm görür, da’vîyi ma’nîye irür,
Gündüzün gün şule verir, bu gece yanan nûr nedir?

Günde yer gök gidedurur, komşun sefer ededurur,
Ecel bir bir yutadurur, bu dünyâya mağrur nedir?

Mümin isen gel gel beri, cebbâr ola burc u bârû,
Fahredelim erenleri, malûm olan münkür nedir?

Bunda belî diyen kişi, onda tamâm olur işi,
Bizden nişan isteyene, o Hallâc-ı Mansûr nedir?

Yunus şimdi söyle hakı, Allah oldu sana sâki,
Gider gönlündeki şeki, elindeki menkur nedir?
hz yunus

2 Temmuz 2013 Salı

İbrahim Hakkı Hz. Ve Atlı...

İbrahim Hakkı Hz. Ve Atlı...

İbrahim Hakkı Hazretleri yedi yaşında annesini kaybeder. Dokuz yaşına geldiğinde iyi bir eğitim alması için Tillo’ya götürürler, ilim ve mâna büyüğü İsmail Fakîrullah Hazretlerine teslim ederler.
Hocası genç İbrahim Hakkı’nın eline bir testi vererek çeşmeye gönderir. Testiye suyu doldururken bir atlı yanaşır:

- “Çekil bakayım önümden be çocuk!” diye İbrahim Hakkı’yı azarlayarak bir tarafa iter ve atını çeşmeye sürer.

İbrahim Hakkı testisini alıp bir kenara çekilmeye uğraşırken atını mahmuzlayan adam, onu bir köşeye sıkıştırır. İbrahim Hakkı testisini yere bırakır, canını kurtarmak zorunda kalır. Bu esnada at da üzerine basıp testiyi kırar.

Ağlayarak hocasının huzuruna gelir. Hocası:

- “Ne oldu evladım, neden ağlıyorsun?” diye sorar.
- “Efendim, çeşmede su alırken bir atlı geldi, atını üzerime sürdü. Can havliyle kendimi kurtarmaya çalışırken testimi de atına tepeletip kırdı.”
- “Testini kıran atlıya sen bir şey söyledin mi?
- “Hayır” der, “hiçbir şey söylemedim.”

Hocası, “Çabuk git ve o adama bir-iki laf söyle” der.

İbrahim Hakkı gider, çeşmenin başında atını tımar etmeye çalışan adamın yanına varır bekler. Fakat bir türlü ağzını açıp da,
“Testimi niye kırdın be zâlim adam?” diyemez.

Az sonra döner, hocasının huzuruna gelir.

Fakîrullah Hazretleri sorar:

- “Atlıya bir şey söyleyebildin mi?”

İbrahim Hakkı boynunu büker, yere bakarak, “Söyleyemedim efendim. Bir şeyler demeye niyet ettim, ama bir türlü ağzımı açıp da ağır bir söz sarf edemedim.”

Hocası sinirlenir:

- “Sana diyorum, çabuk git ve o adama bir şeyler söyle, karşılık ver, yoksa sonu felâket olur.”
İbrahim Hakkı kesin emir almıştır, bu sefer kararlıdır. Çar çabuk çeşmenin başına varır. Bir de ne görsün, testisini kıran adamı, kendi atı attığı çiftelerle çeşmenin havuzuna yuvarlamış. Oracıkta cansız yatmaktadır.
Büyük bir korku ve heyecan içinde koşarak gelir, vahim durumu hocasına haber verir.

Hocası bu duruma çok üzülür ve şöyle der:

- “Vah vah! Bir testiye bir adam ha! Üzüldüm buna doğrusu!”

Huzurda olanlar söylenenlerden bir şey anlamadıklarını söyleyince, Fakîrullah Hazretleri durumu şöyle açıklar:

- “O atlı adam, İbrahim Hakkı’ya zulmetti. Zulme uğrayan kişi de tek kelimeyle olsun karşılık vermedi ve zâlimi Allah’a havale etti. Yapılan bu zulüm de Allah’ın gayretine dokundu ve zalimi cezalandırdı. Şâyet İbrahim Hakkı da onun zulmüne karşılık verip, ona bir şeyler söyleyecek olsaydı, ödeşeceklerdi. Fakat İbrahim, büsbütün mazlum durumuna düştü. Ben ise ödeştirmek için uğraştım, maalesef muvaffak olamadım.”

Firavun’un zulmüne maruz kalan Kur’ân’ın “mü’min” olarak anlattığı kimse de Kur’ân lisanıyla kendine zulmedenlere şöyle sesleniyordu:

“Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını hakkıyla görür. Allah o mü’mini onların tuzaklarından korudu. Firavun ehlini ise azabın en kötüsü kuşatıverdi.” (Mü’min Sûresi, 44-45.)

alıntı..

nefsin mertebeleri

Nefsin Mertebeleri…

Nefsin yedi sıfatı vardır. Bunlar sırasıyla şöyledir:
1- NEFS-İ EMMARE
Azizim! Malum ola ki, nefsin mertebesi evvela emmaredir ki, onun ehli hayvan gibi, belki daha da kötüdür. Zira, o kimsenin ruh-u sultaniyesi, nefs-i emmaresine esir olmuştur ve bu halde kaldığı için çoğu imansız gider ve cehenneme yerleşirler. Zira nefs-i emmare bütün gücü ile kötülüğü emreder. Yüce Allah (CC) Hz.leri bu hususta buyuruyor: “Çünkü nefis gerçekten kötülüğü şiddetle emreder.” Nefs-i emmare, bütün kafirlerin, münafıkların ve fasıkların nefisleridir ki, buna ruh-u hayvani adı verilmiştir.
2- NEFS-İ LEVVAME
Azizim! Malum ola ki, Cenab-ı Hakk’ın (CC) İlahi ihsanı yaver olursa, Mürşid-i Kamil’in himmeti ve kudsi kuvveti berekatı ile, ruh-u hayvaniyye, emmare sıfatından çıkarak, levvame sıfatına girer ki, bir derece ruh-u sultanın hükmü allında bulunur ve emirlerine boyun eğer. Fakat eline fırsat geçince dayanamaz, yine masiyyet işler. Bu nefis mertebesi hususunda Yüce Mevla (CC) Hz.leri buyuruyor: “Yine kasem ederim pişmankâr nefse ki, (muhakkak öldükten sonra dirileceksiniz.)”
3- NEFS-İ MÜLHİME
Azizim! Malum ola ki, sıfat-ı mülhimede bulunan salikin hali levvamede olan salikin hali gibi değildir. Yani, nefsine levm ederek, tevbe ve istiğfar ettiği günahını, fırsat geçince kendini tutamayarak bir daha işlemesi vuku bulmaz. Zira nefis bir derece daha ruh-u sultanın, hali ile hallenmiştir, artık salik tevbcsinde sabit olarak durur. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri: “Allah (CC) ona fücur ve takvasını ilham etti.” Ayet-i Kerime’siyle bildirdiği için nefsi natıkasının adı nefsi mülhime olmuştur. Bu makamda salik, sırlara vakıf olduğundan esrar ile meşgul bulunduğu cihetle bunun üstünde olan kemalden mahcup kalmıştır. Bu makamın seyri Allah (CC) Hz.leri olduğu için salikin batınında imanın hakikati zuhur etmiş olmakla müşahedelerinde masiva kalmamıştır. Bu makamın alemi, ervahtır, salik arzu ettiğini görür ve tasarrufa bile kadir olur.
4- NEFS-İ MUTMAİNNE
Azizim! Malum ola ki, sıfat-ı mutmainnede bulunan zevatın halleri şöyle olur: Bunlar, artık tereddütlerden ve iç kuruntulardan kurtulmuşlardır. Ve teslim-i külli ile teslim olmuşlardır. Yani kendilerine kalb itminanı mülk olmuş, zahiren ve batınen işittiği şeyleri tereddüt etmeden kabul etmeye başlamışlardır ki, bunlar üzerine öylesine bir sebat ile sabit olur. Sıfat-ı mutmainne ile sıfatlanan zevat ne vakit murakabeye otursalar, tecelli ihsan olunur. Bu zevata “veli” adı verilir. Bu mertebede olanlara Yüce Allah (CC) Hz.leri Mucizel Beyan’ında şöyle hitap etmektedir: “Sonra Allah (CC) mü’min kimseye şöyle buyurur: ‘(Ey imanda sebat gösteren, Allah’ı (CC) anmakla huzura kavuşan) itaatkâr nefis. Dön Rabbine (CC), (cennette sana hazırladığı nimetlere) Sen O’ndan (CC) (sana verdiklerinden ötürü) razı, O da (CC) senden (imanın sebebiyle) razı olarak Haydi gir (salih) kullarımın içine… Gir cennetime.” buyurur. Onun için bütün Ehlullah, sıfat-ı mutmainneye ayak basınca, hakikatta erginlik çağına ermiş olurlar. Bundan sonra salik, Ehlullah kıdemine ayak basar ki, artık tarikatte de erginlik çağına ermiştir. O zaman salik, Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin şu Ayet-i Kerime’sinin muhatabı olur: “Ancak Allah’ı (CC) zikirle kalbler mutmain olur.” Ayet-i Kerimedeki aşka ve muhabbete nail olur, Zikrullah ile gönlü rahat eder, kalbi mutmain olur.
5- NEFS-İ RADİYYE
Azizim! Malum olsun ki, nefs-i radiyye sıfatında olan bu zatlar, yine bu hal ile bazan ilerler, bazan da gerilerler ve böylece zikrine ve fikrine devam ve sebat ederlerse, Cenab-ı Hakk’tan (CC) kendilerine teveccüh eden her şeye rıza-i külli ile razı olurlar ve onlar için keder ile sürur müsavi olur. Çünkü Yüce Allah (CC) Hz.leri onları Mucizel Beyan’ında müjdelemiştir: “Rabbine razı ve marzi olarak dön.”
Hitab-ı Sübhanisiyle muhatab olmak sırrına ermişlerdir ve seyr-i süluk edenler bu makamın ne olduğunu bilmişlerdir. Bu makam seyr-i Fillahtır. Bu makam dördüncü makamın fevkindedir. Bu bakımdan “sıfat-ı radiyye” ve “radiyye” adı verilmiştir. Nefisleri sıfat-ı radiyye ile sıfatlanan zatların gerileme halleri anlatıldığı gibi olur. İlerleme halleri ise sıfat-ı merdiyye olur. Alameti şudur ki, kendisinin devam ve sebatı, mürşidinin hüsn-ü teveccühü ve Cenab-ı Hakk’ın (CC) lütuf ve keremiyle kendisine isabet eden şeylerin hepsine razı olurlar. Her şeyin Hakk (CC) Hz.leri’nden geldiğini bilirler, eza ve cefalara daima sabırlı olurlar. Allah (CC) Hz.leri’nin vermiş olduğu belalara tahammül gösterirler ve: “O’ndan (CC) gelen her şey güzeldir. Lütfu da hoş, kahrı da hoş.” derler, “Eyvallah! Hoş geldi, safa geldi!” derler, Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri’nden gelenleri öpüp başlarının üstüne koyarlar.
6- NEFS-İ MERDİYYE
Azizim! Malum olsun ki, radiyye halleri, bir zatta alışkanlık haline gelir. Allah (CC) Hz.leri’nin korkusunda ve kendisini küçük tutmakta devam ve sebat üzere bulunursa, ihsan buyurulan imtihanlar neticesinde sadakat mührü ile mühürlenerek öyle bir derece verilir ki, kendisine bir masumiyyet hil’ati giydirilir. Bu makamda olanlara hilafet-i kübra elbisesi giydirilir ve Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin şu Kudsi Hadis’inin sırrına mazhar olur: “Onun işiten kulağı olurum, gören gözü olurum, konuşan lisanı olurum, yürüyen ayağı olurum. Benimle işitir, benimle görür, benimle konuşur, benimle tutar ve benimle yürür.”
Bu mertebede olanların aralarında korku ve düşmanlık kalmamış, birbirlerine alışmış ve birbirleriyle Allah (CC) Hz.leri’nin rızası için sevişmişlerdir. Bunlar birbirlerinden emin ve razı olduklarından bu makama da “sıfat-ı merdiyye” adı verilmiştir. Alameti, sıfat-ı merdiyye ehlinin ilerlemelerinde gösterilen haller, o kimsede alışkanlık haline gelmiş ve her zaman böylece zuhur etmeye başlamıştır. O zaman, Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri o kimseye vekil tayin olunan Kiramen Katibiyn meleklerinin ellerinden, o zatın amel defterini alır, gelmiş geçmiş küçük büyük zelleye varıncaya kadar bütün kusurlarını affeder ve masumiyyet hil’atini giydirerek, Kiramen Katibiyn meleklerine buyurur ki: “Ey Meleklerim! Bunca zamandır sizleri bu kulumun hizmetine tayin etmiştim. Şimdi ben bu kulumdan razıyım. Sizler razımısınız?” Onlar da şahitlik ederler ve: “Ya Rab! Bizler, bu kuluna hizmet edeliden beri zerre kadar rızana aykırı bir halde bulunmadı. Bizleri üzüp bizlere eziyet etmedi. Bizler de kendisinden kat kat razıyız.” derler. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyurur: “(Şunu da bilin ki) Allah (CC) dilemeyince siz (hayır ve şerri) dileyemezsiniz. Çünkü Allah (CC) alimdir, her şeyi bilir. Hakimdir, hikmet sahibidir. Dilediği kimseyi rahmeti içine kor. Zalimlere ise acıklı bir azab hazırlamıştır.”
7- NEFS-İ SAFIYYE
Azizim! Malum ola ki, ruh-u hayvanın kendisine mahsus olan yaratılışı sıfat-ı emmare ve ruh-u sultanın kendisine mahsus olan yaratılışı sıfat-ı safiyyedir. Ruh-u hayvan, Cenab-ı Hakk’ın (CC) ihsanı, mürşidin himmeti ve ruh-u sultanın rağbet göstermesiyle kendi sıfatı olan emmarelikten geçer. Yani başlangıcından bu hale gelinceye kadar, hayvanlık sıfatlarından arta kalan eserler de tamamen mahvolur ve ruh-u sultanın kendisine mahsus olan sıfat-ı insaniyye ile sıfatlanır. Bu makamda olan salik, Cenab-ı Hakk’ın şu Ayet-i Kerime’sinin muhatabı olur: “O’nun (CC) vechinden başka her şey helak olucudur.” Ayet-i Kerime’sinin sırrını seyr ile müşahade eder. İşte bu büyük ihsana malik olan zatlara “insan-ı kamil” denilir. Sözün kısası, sıfat-ı safiyye ile sıfatlanan zatların nefisleri, ruh-u sultana döner. Nefs-i hayvaniyetten eser kalmaz. Bu bahtiyar insanlar tasavvuf (tarikat) yolunda çalışarak nefs-i hayvaniden tamamiyle kurtularak sıfat-ı insaniyye ile muttasıf olurlar.
———————————————————– 
Yusuf S. A.53
El-Kıyame S. A.2
Eş-Şems S. A.8
El-Fecr S. A.27-30
Er-Rad S. A.28
El-Fecr. S.A.28
Buhari Rikak 38. İbn Hanbel. IV. 256
El-İnsan S. A.30-31
El-Kasas S. A.88
Miftahul Kulub. S.135