31 Mayıs 2012 Perşembe

Gönül fethetme seferberliği başlatalım!

Gönül fethetme seferberliği başlatalım!
alt
Gönül evimizi her türlü maddî - manevî pislikten temizlemeliyiz. Hz. Mevlânâ: “Gönül; sisten, kirden temizlenirse, Hak güneşinin nuru orada parıldar.” ifadesinde Hakk'ın sevgisine mahzar olmak için ; hırs, kin, riya, yalan, kibir, kıskançlık gibi duygulara ve maddiyata, geçici dünya nimetlerine olan düşkünlüğe gönülde yer vermemek hususunda bizleri uyarır. Zira gönül, iman ve sevgi için yaratılmış bir yapıdır.
“Sür çıkar ağyarı (başka şeyleri) dilden (gönülden) ta ki tecellî ide Hakk, Padişah girmez saraya hâne mâmur olmadan.”
Öyleyse gönül evini temizlemeli, temiz tutmalıyız. Zira Yunus' un ifadesiyle;
“Temiz et gönül evini,
Yâr gelecek kondurmaya.”
Gönülle ilgili üzerinde durulan bir başka husus da, Allah sevgisi için yaratılmış bu kutsal mekana zarar vermenin, gönül kırmanın, insanları incitmenin ne kadar kötü olduğudur. Yunus Emre'nin: “Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil.” ifadesinin bir benzerini Hz. Mevlânâ şöyle dile getirir: “Ahmaklar, mescide (secde edilen yer) hürmet gösterirken, secde edenin kalbini kırmaya çalışırlar.”
“Evler yıkılır, köyler olur hâk ile yeksân,
Viran yeri, birkaç yıla varmaz onarırlar,
Yalnız şu gönül mülkü harap olmaya görsün,
Tamire yetmez onu dünyada asırlar.” Faruk Nafiz
Dadaloğlu ne güzel söylemiş:
"Gönülden gönüle yol gider derler,
Onu sürdürmeye hoşça can gerek."
Öyleyse gönülden gönüle giden yolu bilmeli, bulmalı, gönül almayı, gönül kazanmayı, gönül yapmayı iyi bilmeliyiz. Gönül vermedikçe gönül bulamayacağımızı unutmamalıyız. Zira kalp kalbe karşıdır. Sesin dağda yankı yapması gibidir. Ne söylerseniz aynısını duyarsınız.

Dış temizliği gibi iç temizliğine, gönül temizliğine de önem vermeliyiz. İslam fıkhına göre kör kişinin imamlığı mekruhtur. Zira kör pisliklerden sakınamaz, zahirdeki pisliklere bulaşır. Kalp gözü kör olanların ise pisliği içtedir, görülmez, onun için çok tehlikelidir. Hz. Mevlânâ: “Zahirî (dıştaki, görünen) pislik suyla temizlenir. Ya Bâtınî (içteki, gönüldeki) pislik? Onu da göz yaşı temizler.”der.
Akıl ve maneviyat körlüğü de, bir çeşit maddi körlük gibidir. Mânâ körlüğünden, manevi pisliklerden basiretle, firasetle korunabiliriz.
Öyleyse gönül gözümüzü açacak basiret,bilgi ve firasete sahip olmaya bakmalıyız. “Gerçek âmâ, baş gözü görmeyen değil, asıl âmâ kalp gözü görmeyendir.” (4)
“Gönlünü dünyaya veren, bir parça ekmeğe imanını satan gibidir.
Dünyaya bağlanan insan, âleme sultan olsa da gerçekte ölüdür.”
Hz. Mevlânâ, İnsan kirli elbiseyle toplum içine çıkamaz. Diyelim ki pislik bulaştığında elbiseyi temizlemek için suyla yıkamak yeterlidir. Peki ama, şayet kirli olan içimizse ne yapmalı? Demek ki onu yıkayan başka bir su lazım.
“Kara balçıkta (bataklıkta) da su vardır ama o suyla abdest alınmaz. O da su ama çamurlu. Saf olmayan gönüle de gönül denmez. Su balçıktan kurtulunca temizlenir de bir işe yarar; gider denize kavuşur. Bu böyle olduğu gi-bi gönül de ancak kirlerinden arınırsa işe yarar. Ancak böyle saflaşan gönüle Cenab-ı Hak nazar eder.”
Günümüzde zahiri süslenme bakımından çok gayretli olduğumuzda hiç şüphe yok. Görüntüye büyük önem veriyor, üstümüze başımıza, kılık kıyafetimize büyük paralar harcıyoruz. Güzel görünmek için neler yapıyoruz neler? Peki ama, bizim güzelleştirmekle sorumlu olduğumuz bir de iç dünyamız yok mu? Beden güzelliği yanında kalp ve ruh güzelliğinden sorumlu değil miyiz?

“Ey kardeş, seni insan yapan tarafın ruhu, kalbin, fikrin ve düşüncendir; geri kalan kısmın kemik, et ve kıldan ibarettir. Düşüncen gül ise, sen gül bahçesisin, dikense külhanı doldurursun (ateş ocağına odun olur yanarsın) Gül suyu isen göğüs ve başlara sürülürsün, sidik olursan yerin mâlum.” (Hz. Mevlânâ)

İçimiz de dışımız da temiz olmalı. Zira temiz olanlar Cennet ve Cemalullah'a lâyıktır.
“ Bu âdem dedikleri
El, ayakla baş değil.
Âdem manaya derler,
Sureti ile kaş değil."
Kaygusuz Abdal.

Hz. Peygamber (s.a.v.): “Vücutta bir et parçası vardır, o sağ-lam olursa bütün vücut sağlam olur, o bozulursa bütün vücut bo-zuk olur. O et parçası kalptir.” (5) buyuruyor. Öyleyse gönül evimizi, kalbimizi asla ihmal etmeyelim. Unutmayalım ki, maddî hastalıkların da manevî hastalıkların da en tehlikelisi kalp hastalığıdır. “Şüphesiz insanoğlunun kalbi, kaynayan tencereden daha çok değişkendir. (6)
“Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi saptırma! Katından bize rahmet ver. Şüphesiz sen pek çok bağışlayansın.”(3 Âli İmran, 8)

Hz. Ebubekir (r.a.), irtidat edenlerin (dinden dönenlerin) sıkıntılı durumları baş gösterdiğinde akşam namazlarında bu ayeti çok okurdu.(7)

Ümmü Seleme (r.anha) annemiz anlatır: “Hz. Peygamberin en çok yaptığı dua: “Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbime dinin üzere sebat ver.”idi.(8)

Gönül fethetme seferberliği başlatalım. Kalp kalbe karşıdır. Sevmeyen sevilmez. Gönlümüzü geniş tutalım, gönül kapılarımızı lâyık olanlara açalım. Gönül adamı olalım, gönül adamları yetiştirmeye öncelik verelim.

Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş. Gönülsüz, istemeyerek yapılan işlerden hayır gelmez. İstenen sonuca ulaşabilmek için her işe dört elle sarılmalı, istekle ve şevkle yapmak gerekir. Gönül devreden çıkınca buz gibi, duvar gibi olduk. Yapılan hizmetlerden ve işlerden zevk alınmıyor. Öyleyse tekrar gönlü devreye koyarak hizmetlerimize dört elle sarılmalıyız. Kalb-i selim'in üç vasfı vardır:

a) İncitmeyen bir kalp,
b) İncinmeyen bir kalp,
c) İyiliği Allah'ın rızası için ya-pıp karşılığını beklemeyen bir kalp…
Halil Atalay.
Öyleyse tekrar soralım: Gönül nerede?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...