25 Ocak 2014 Cumartesi

asıl tohum

* Asıl tohum Hz Adem zamanında atıldı; hayat ve varoluş mucizesi.
* Hz Nuh zamanında filizlendi; büyüme ve kurtulma mucizesi.
* Hz İbrahim zamanında dallanıp budaklandı; yayılma ve korunma mucizesi.
* Hz Musa dönemi, üzümlerin çıkışını gördü; meyve mucizesi.
* Hz İsa zamanı ürünlerin olgunlaştığı zamanıydı; tatma ve sevinç mucizesi.
* Hz Muhammed zamanında ise berrak şarap sunuldu; erişme ve dönüşme mucizesi.

Bayezid-i Bistami hz (Sûfi ö. 846)

çınar ve sarmaşık

Çınar ve Sarmaşık


Bir gün, bir çınar ağacının yanı başında bir sarmaşık filizi boy vermeye başlamış. Bahar günleri ilerledikçe; sarmaşık, çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurun ve güneşin etkisiyle büyümüş ve çınarın boyuna ulaşmış. Sarmaşık hızlı büyüyüp boy atmanın gururuyla ve küçümseyen bir eda ile çınara sormuş:
Sen kaç ayda büyüyüp bu hale geldin diye?
Çınar cevap vermiş: 100 yılda!
100 yılda mı demiş sarmaşık. Alaycı bir tavırla gülmüş ve yapraklarını böbürlene böbürlene sallamış. Daha sonra da;Ben iki ayda senin boyuna geldim, bak diyerek alaycı tavrını sürdürmüş.
Doğru demiş, çınar; Sen iki ayda benim sırtımdan, benim gıdamı emerek ve benim gövdemi kullanarak benim boyuma geldin!
Günler günleri kovalamış. İlkbahar ve yaz bitmiş. Sonbahar, yani hazan mevsimi gelmiş. Sonbaharın ilk rüzgarlarıyla sarmaşık; önce üşümeye sonra yapraklarını dökmeye, soğuklar arttıkça da, dalları aşağı doğru düşmeye başlamış. Sarmaşık endişe içinde, çınara sormuş: Neler oluyor bana?
Ölüyorsun ve yok oluyorsun diye cevap vermiş çınar. Sarmaşık, Niçin diye sormuş panik içinde. Çınar cevap vermiş:
Benim yüz yılda geldiğim yere, sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.

17 Ocak 2014 Cuma

nefis

Nefis sen ölmez misin öleni görmez misin
Soğuk sular ısındı canan çimmeye gelmez misin

Nefis sen ölmez misin öleni görmez misin
Yakasız gömlek biçildi giymeye gelmez misin

Nefis sen ölmez misin öleni görmez misin
Cansız atlar yürüdü canan binmeye gelmez misin

anonim

bilmedim ahvalimi

MUHİBBi

Bilmedim ahvâlimi gerçi ne hâl üstündedir
Şol kadar bildim nefs ile cidâl üstündedir
Fikri zikri âşıkın gerçi visâl-ı yârdir
Lîk hiç mümkün değil, fikri muhâl üstündedir
Gözleri dolmayanın âhir dolar toprağ ile
Hâce-i dünya gibi kim fikr-i mal üstündedir
Ölmez ol kim anıla adı anun iylik ile
Tâ kıyamet anılır ol kim kemâl üstündedir
Fahr-i âlem bakmadı dünyaya fakr etti kabûl
Ol mübarek cismine bak gör ki şal üstündedir
Korkarım ki gark ede bir gün beni seylâb-ı eşk
Kaldı hayrette Muhibbî sanki hâl üstündedir

Muhibbi’den gazel



Bilmedim ahvâlimi gerçi ne hâl üstündedir
Şol kadar bildim nefs ile cidâl üstündedir
Fikri zikri âşıkın gerçi visâl-ı yârdir
Lîk hiç mümkün değil, fikri muhâl üstündedir
Gözleri dolmayanın âhir dolar toprağ ile
Hâce-i dünya gibi kim fikr-i mal üstündedir
Ölmez ol kim anıla adı anun iylik ile
Tâ kıyamet anılır ol kim kemâl üstündedir
Fahr-i âlem bakmadı dünyaya fakr etti kabûl
Ol mübarek cismine bak gör ki şal üstündedir
Korkarım ki gark ede bir gün beni seylâb-ı eşk
Kaldı hayrette Muhibbî sanki hâl üstündedir

Bu gazel Kanunî’ye ait. Osmanlı hükümdarları içerisinde en hacimli divanın sahibi (1) ve bütün Divan Edebiyatı içinde de en çok gazel yazan şair sultana. Şöyle diyor bütün bilgeliğiyle: Gerçi gidişatımın ne durumda olduğunu bilmedim; ama şu kadarını bildim ki nefis ile çekişme halim devam ediyor (Daha ne istiyorsun koca hünkar İ.P.).Gerçek âşıkın fikri de zikri de Sevgili’ye kavuşmadır; lakin bu hiç mümkün görünmüyor. Çünkü bu fikir temelsizdir (yani sevgiliye kavuşabilen âşık görülmemiştir).Kim ki cihan bezirganı gibi mal-mülk fikri ile yaşamaktadır, mal onun gözünü doyuramaz; ama sonunda toprak doyurur.Adı iyilik ile anılan kişi asla ölmez; kim ki kemâl (olgunluk) üzerine yaşar, adı ta kıyamete kadar kalır.
Alemin övüncü olan Hz. Peygamber, dünyaya dönüp bakmadı ve fakr halini kabul etti. Nitekim (ipeklerin değmeye can attığı) mübarek bedenine baksan, kuru bir şal üstünde görürsün. (Efendiler Efendisi’nin “Fakrım fahrimdir / Fakirliğimle övünürüm” mealinde bir hadisi vardır. Buradaki fakirlikten kasıt muhtemeldir ki zengin olup da fakir gibi yaşamaktır.)

Gözlerimden akan yaşların seli bir gün beni (sürükleyip denizinde) boğacak diye korkuyorum. Muhibbî bu işe hayrette kaldı, galiba (şu an) hâl üstündedir.(Tasavvufta kendinden geçişi temsil eden hayret makamı sufinin hâl ehli olması anlamına da gelir.)

Doğrusu bir hükümdarın onca nimet içinde yaşarken böyle duyarlı ve mahviyetkâr şiir yazması ibrettir. Yahut şöyle denilmeli; yönetici makamında olanlar bu söylenilenler çerçevesinde hareket ederlerse kendileri iki cihan saadetine erdikleri gibi memleketleri de yükselir gider. Kanunî devletinde olduğu gibi.

Can Veren Pervaneler 2012.01.31 - Nefis

6 Ocak 2014 Pazartesi

edep

EDEB Ya Hû…
Bahaeddin-i Şah-ı Nakşibendî (k.s.) buyurmuştur:
Men vasale illa bil edeb,Men sakate illa bi’t-terkil edeb (Kim Hakka ulaşmışsa ancak edeble ulaşmıştır. Kim de makamından düşmüşse, ancak edebi terk etmesindendir.)
Edep bir tâc imiş ol nûru Hüda dan.Giy ol tâcı Emin ol her belâdan.(Anonim)
Cüneyd-i Bağdâdî KS Hazretleri buyurmuşlardır ki:
“Edeb ikidir: Biri gizli, biri de âşikârdır. Gizli olana âdâbüs-sır derler ki, kalbin tahâreti ve temizliğidir. Bu, mânevî olanâdâbdır. Aşikâr olanı ise temizliğin zàhir olanıdır ki, bu da bütün a’zâları ma’siyyetten, küçük-büyük bütün günahlardan ve kusurlardan muhafaza etmektir.”
İnsanın edebi,zeheb(altın)inden daha hayırlıdır.(Anonim).
SAKIN TERK-İ EDEPTEN
Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ’dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ’dır bu.!..
Felekte mâh-ı nev Bâbu’s-selâm’ın sîne-çâkidir;
Bunun kandîli, cevzâ matla-ı nûr-i ziyâdır bu!
Habîb-i Kibriyâ’nın, hâbgâhıdır fazîlette;
Tefevvuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.
Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;
Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.
Murââd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha;
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.!
Nâbî
17. yüzyıl (IV. Mehmet dönemi) Osmanlı şairlerinden Urfalı Nâbi, bir grup devlet erkânıyla hacca gitmek üzere yola çıkar. Medine-i Münevvereye yaklaştıkları gece, Peygamber Efendimiz’in (sav) huzuruna varma aşkıyla uyku uyuyamayan Nâbi, bir devlet adamının, ayakları kıbleye karşı uyuma gafleti üzerine, o anın ilhamıyla bu kasideyi söyler ve yazıya geçirir. Medine-i Münevvere’ye girdiklerinde sabah ezanının okunma vaktidir ve minarelerden Türkçe bir kaside okunmaktadır. Nâbî, dehşetle, okunanın kendi şiiri olduğunu farkeder. Hemen müezzine koşar ve bu şiiri nereden öğrendiğini sorar. Müezzin şöyle cevap verir: Bu gece rüyamda Efendimiz (sav)’i gördüm, bana ‘Ümmetimden Nâbî adında bir şairin, benim hakkımda yazdığı bu kasideyi oku!’ dedi. Ben de aynen okudum. Nâbî sevincinden bayılıp, düşer…
Edep;ön şart ve ilk adımdır, başarıyla atıldığı zaman merdivenin basamakları daha sağlıklı çıkılır.Tekke ve dergahların duvarlarını süsleyen serlevhaların başında gelir, evlerimiz de bulunur.Edeb yâ Hû.Temeli Şanlı Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hz.lerinin rahle-i tedrisin de yetişen eshab-ı suffa zamanın da atılmıştır.O güzel insanlar Efendimiz A.S.’mı dinlerken o kadar edebli idilerdi ki,başlarına kuşlar konardı da haberleri olmazdı.Hiç kimse Peygamberimizin yüzüne bakmaya cesaret edemezdi hayasından dolayı,seslerini ondan alçaltarak konuşurlardı,bedeni hareketleri de ha keza aynı idi.Hz.Ebu Bekir R.A. ve Hz.Ali R.A. yolu ile günümüze ulaşan tasavvufî akımlarda en evvel talibliye öğretilen edep olmuştur.

Abdulbasit Abdussamed - Kısa Sureler 1

Abdulbasit Abdussamed - Kısa Sureler

3 Ocak 2014 Cuma

BİR KAPI AÇIK KALSIN

Bırak, Rabbinle aranda bir kapı açık kalsın!

Eski zamanlarda bir zat, seyahati sırasında çok ilginç bir olaya şahid olur..

Çölde, eşkiyaların bir kervana saldırdıklarını, ne var ne yoksa zorbaca gasbettiklerini korkuyla seyreder uzaktan..

Biraz sonra bakar ki, soygun yapan eşkiyaların reisi bir kenarda abdest alıp, namaza duruyor..

Adam hayretlerdedir..
Dayanamaz, namazdan sonra yanına varır ve sorar ona;

“Merak ve hayretler içindeyim” der..

“Yaptığın iş zalimce ve haram..Günahlar içindesin..Sonra da kalkıp, o yaptıklarını men’edenin huzuruna varıyorsun! Bu nasıl iştir?”

Yani bu ne perhiz bu ne lahana turşusu hesabı

Eşkiyaların reisi olabildiğince hüzünlü, şu ilginç ve ibretli cevabı verir;

“ Ey yolcu! Ben yıllardır şeytana ve ayartıcı benliğime uyarak, Rabbimle aramda faraza 100 kapı varsa, 99 unu kapattım İstiyorum ki hiç değilse BİR KAPI AÇIK KALSIN!”

Aradan zaman geçer, o zatın yolu, nasibolur Kabe’ye düşer..Tavaf esnasında bir de bakar ki, yıllardır hiç unutamadığı o eşkiya reisi de orada!.. Kabe’ye sarılmış, huşu ile dua etmekte, hıçkırıklarla ağlamaktadır..

Yine hayretlerdedir o zat..
Yanına varır selamlar onu, kendini tanıtır ve sorar;

“Oradan buraya...Nasıl oldu bu iş? Nedir bunun hikmeti?”

Tebessüm eder tövbekar adam ve ışıl ışıl gözleri, boynu bükük der ki;

“Sana demiştim ya hani; Hiç değilse BİR KAPI AÇIK KALSIN O’nunla aramda..İşte ben, tüm acizliğim ve samimiyetimle o kapıyı hep açık tuttum..Rabbim de rahmetiyle, muhabbetiyle lutfetti tüm kapıları açıverdi, O’nun atasına hudud mu var?”

CUMANIZ MÜBAREK OLUN

Selam ve dua ile cumamiz mubarek olsun 

Gençliğine güvenip 

Vakit çok erken derken, 

Belki elveda bile diyemezsin
giderken. 

Necip Fazıl Kısakürek..

YEŞİL ELBİSE

Yolda
karşılaştığımızda ezan okunuyordu.

-Gel
seni camiye götüreyim,dedim.

Bugün Cuma biliyorsun.

-Sen
de benim camiye gitmediğimi biliyorsun,dedi

-Biliyorum
ama,sebebini gerçekten merak ediyorum.

-Ne
bileyim olmuyor işte,dedi.

Hem pantolonumun ütüsü bozulup,dizleri çıkar diye endişe
ediyorum.

Gayri
ihtiyari gülmeye başladım.

-Herhalde
şaka yapıyorsun,dedim.

Bunun için cami terkedilir mi?

-Ciddi
söylüyorum,dedi.

Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.

Gerçekten
öyleydi.

Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir
başka tonundan seçer

ve her zaman ütülü tutardı.

-Peki,dedim.Hayatında
hiç camiye gitmedin mi?

-Çocukken
dedemle birkaç kere gitmiştim,dedi.

Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe
etmiyordum.

Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.

Söyledikleri
beni son derece şaşırtmış ve

bu konuyu açtığıma pişman etmişti.

Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.

Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra,kendisinin

Camide olduğunu söylediler.

Hemen gittim.

Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve

Üzerinde yine Yeşiller vardı.

Yavaşca
yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:

-Hani,dedim.

Camiye gelmeyecektin?

Hiç
sesini çıkarmadı.

Çünkü musalla taşının üzerinde,

Yeşil örtülü bir Tabut içinde yatıyordu.
Cuneyt suavi

CUMANIZ MÜBAREK OLUN

Selam ve dua ile cumamiz mubarek olsun 

Gençliğine güvenip 

Vakit çok erken derken, 

Belki elveda bile diyemezsin
giderken. 

Necip Fazıl Kısakürek..

YEŞİL ELBİSE

Yolda
karşılaştığımızda ezan okunuyordu.

-Gel
seni camiye götüreyim,dedim.

Bugün Cuma biliyorsun.

-Sen
de benim camiye gitmediğimi biliyorsun,dedi

-Biliyorum
ama,sebebini gerçekten merak ediyorum.

-Ne
bileyim olmuyor işte,dedi.

Hem pantolonumun ütüsü bozulup,dizleri çıkar diye endişe
ediyorum.

Gayri
ihtiyari gülmeye başladım.

-Herhalde
şaka yapıyorsun,dedim.

Bunun için cami terkedilir mi?

-Ciddi
söylüyorum,dedi.

Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.

Gerçekten
öyleydi.

Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir
başka tonundan seçer

ve her zaman ütülü tutardı.

-Peki,dedim.Hayatında
hiç camiye gitmedin mi?

-Çocukken
dedemle birkaç kere gitmiştim,dedi.

Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe
etmiyordum.

Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.

Söyledikleri
beni son derece şaşırtmış ve

bu konuyu açtığıma pişman etmişti.

Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.

Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra,kendisinin

Camide olduğunu söylediler.

Hemen gittim.

Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve

Üzerinde yine Yeşiller vardı.

Yavaşca
yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:

-Hani,dedim.

Camiye gelmeyecektin?

Hiç
sesini çıkarmadı.

Çünkü musalla taşının üzerinde,

Yeşil örtülü bir Tabut içinde yatıyordu.
Cuneyt suavi

2 Ocak 2014 Perşembe

RECEP TAYYİP ERDOĞAN REKORLAR KIRAN SEVGİLİ ŞİİRİ



BİZ BU ADAM GİBİ ADAMI ALLAH RIZASI İÇİN SEVİYORUZ HZ ALLAH ÖMRÜNÜNÜ UZUN EYLESİN

sır

Sır ziyaret

Dünya haritasını önünüze koyduğunuzda Türkiye'nin tam merkezde olduğunu rahatça görürsünüz! Koordinatlarımız gereği tam ortadayız! Bir yanımızda BATI diğer yanımızda ise DOĞU...
Coğrafyanın yaptığını yapıp iki tarafı birleştireni pek sevmezler! Sonuç olmasa da BATI'ya gidene bayılırlar!
Kimsenin aklına "Ortadoğu nerede?
Buraları kime bırakıyoruz?" sorusu gelmez! Musevi BARONLARIN ve Türkiye'deki temsilcilerinin tek isteği, sandıkla gelemese de CHP'nin GİZLİ İKTİDARIN savunucusu olmasıdır!
CHP lideri Kemal Bey de bilerek ya da bilmeyerek milli Ankara'yı çökertmeye çalışanlara destek oluyor!
Açıklamakta zorlanacağı ittifaklara giriyor! Varlık nedeni olarak karşı çıkması gereken ortaklıklara soyunuyor!
Ve bütün bunları yaparken de birinin çıkıp bunları ıskalamayacağını düşünmüyor!
CHP bu ülkenin büyük gerçeklerinden biridir! Bu nedenle CHP'nin doğru tahlil edilmesi Ankara'nın elinin rahatlaması ya da başının belaya girmesi demektir!
Artık kimin yanında olup olmadığı bilinmez hale gelen partinin hem içeride hem dışarıda BARONLARA teslim olması anlaşılır bir durum değil!
Bir partiden çok şirkete dönüşmüş durumda! Bir CEO tarafından yeni bir rotaya sürüklenme hali var! Ve umutları da çok! Bel bağladıkları yer ise ne yazık ki bu ülke ve bu millet değil!
17 Aralık operasyonu başlamadan önce CHP lideri yanına Faruk Loğoğlu, Şafak Pavey, Kamer Genç, Sezgin Tanrıkulu, Faik Öztrak, Osman Korutürk ve Aydın Ayaydın gibi isimleri alıp 30 Kasım 4 Aralık tarihleri arasında Amerika'daydı!
Kemal Bey'i kasetle getiren güç, Avrupa merkezliydi!
Kemal Bey'den bir süre önce de çok önemli bir Türk gelip çok önemli ve gizli görüşmelerin merkezinde olmuştu!
Kemal Bey burada bulunduğu süre içinde, yani 5 gün içinde 43 görüşme yaptı! En büyük zamanı, YAHUDİ örgütlerine ayırdı!
Ekonomik tetikçi David Cohen'i, Halkbank'ın üzerine yollayan ünlü Musevi örgütü AIPAC'la çok sağlam bağlar kuruldu!
Halkbank'ı ABD Kongresi'ne şikayet edenler, Kemal Bey için DOST tanımına giriyordu!
Hoş diğer Yahudi örgütleri de öyleydi!
Sarıgül'ün adaylığını orada duyuran Kemal Bey döndükten sonra da yüksek tempo ile çalışıyordu!
Amerikan Büyükelçisi Ricciardone ile 18 Aralık'ta, yani operasyondan bir gün sonra görüşüyor ve bir ay gibi zamana aynı isimle 3 ZİRVE sığdırıyordu! Galiba birini, partisinden bile kimse bilmiyordu!
17 Aralık'tan yaklaşık bir yıl önce İstanbul olağandışı günlerinden birini yaşıyordu!
CIA Başkanı David Petraeus, gizli temaslar için NAKLİYE uçağıyla geliyordu! Mc Cain ve Lieberman gibi iki önemli isim de beraberindeydi!
Petraeus'un Ankara'ya da gittiği söylense de kimlerle görüştüğü bilinmiyordu! CIA Başkanı ortada yokken iki senatör Etiler'deki BACKYARD isimli lokantayı kapatıyor ve içeri kim olduğu belli olmayan iki misafir alıyordu! Kimse de gelenlerin kimliğini öğrenemiyordu!
Petraeus'un da Çırağan'da çok özel görüşmeler yaptığı biliniyordu! Sızan dedikodular böyleydi!
Türkler'i sevmediği SIR olmayan ÇUVALCI PAŞA ne çeviriyordu!
Aynı gün bu üç isim İstinye'deki Amerikan Konsolosluğu'na giderek BAŞKA görüşmelere imza atıyordu!
Ama kimse bilmiyordu?
Petraeus, bir skandalla CIA'yı bırakmak zorunda kalıyor ve üniversiteye dönüyordu! Karısından ayrılıyor, başka serüvenlere yelken açıyordu!
En ilginci de Kolhberg Kravis Roberts Yahudi şirketinin KİRALIK CEO'su oluyordu! Eski CIA Başkanı'nın yeni hedefi BARONLARIN işaret ettiği Merkez Bankaları'ydı!
Daha bir yıl öncesinden ilginç bir tesadüf yine oluyordu! Petraeus İstanbul'dan ayrılırken, şimdi çok yakından tanıdığımız David Kohen, temaslarda bulunmak üzere Atatürk Havalimanı'na iniyordu!
Kolhberg Kravis Roberts ve AIPAC'in hedefi Türkiye'deki güçlü Merkez Bankası ile Halkbank'tı!
Zaten eski CIA Başkanı bu operasyon için kiralanıyordu!
Ama ortada bir operasyon yoktu!
Bütün bakanlar ve aileleri, yakından takip edilse de bilinen bir şey yoktu!
Yani ne yolsuzluk ne de rüşvet vardı!
Ama birilerinin çalıştığı da sır değildi!
17 Aralık operasyonunda birbirinden ayrı zamanlarda yaşanan gelişmelerin tamamının aynı torbaya konulmasının bir anlamı var mıydı?
Şimdilerde basına sızdırılan görüntülerden Petraeus'un, Cohen'in, Mc Cain'in ve Lieberman'in haberi var mıydı?
Gezi'den önce böyle bir hazırlığın fitili yakılmış mıydı? Bir B planı olarak senaryo yazılmış mıydı? Birbirine çok uzak olan CHP ve başka camiaların bir araya getirilmesi için start verilmiş miydi? Emniyete görüntü veren SİVİL bu isimlerle bağlantılı mıydı? Amerikalı bu üç isim, bizim SİVİLE destek oluyor muydu?
Petraeus çekildikten sonra AIPAC, "İstanbul isyanı" diye bir senaryoyu tartıştırıyordu! "Sokaklar canlı tutulsun" diyen İsrail sevdalısı kuruluş, Gezi'yi önceden haber veriyordu! Onlar bu haberi duyururken, BARONLAR parayı buraya akıtıyordu!
Bakın!
Musevi sermayesi KRALİÇE'nin öncülüğünde Amerika'daki KOLUNU ayağa kaldırdı! Obama'nın da üzerine gidiyorlar! Mısır'da MURSİ'yi götürdükleri gibi, Türkiye'de de ortak bir operasyonla Erdoğan'dan kurtulmak istiyorlar!
1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat'ta ORTAK olmayı becerdiler!
Londra kaybedeceğine, ortaklığı masaya getiriyor!
Arkasındaki güç hiç az değil!
Kemal Bey'in kendini Amerika'da anlatması, boşuna değil! Bizim tanımadığımız birini Amerikalılar nereden tanısın?
Yahudi de olsa Türkiye'de kimlerle çalışacağını bilmek istiyor! İTTİFAKI zorunlu hale getiren BARON da bunu emrediyor!
Ortada duran ittifak 2 yıl önce kuruldu! Sadece yeni duyuruldu!
Arşivler ve takipler yeni bitti!
Başımıza çuval geçirmek istemelerinin nedeni, Ortadoğu'da Türk malı çuvalın içinde çırpınmaları!
Umarım 2014'te de kıvranmaya devam ederler...

Herkese mutlu yıllar!