12 Temmuz 2012 Perşembe

Değer Bilmek


Günümüz insanı her şeyin fiyatını biliyor ama
hiçbir şeyin değerini bilmiyor.
Gerçek Değerini Bilmek İster misin?
Şâzelî tarikatının önde gelen simalarından Ataullah İskenderi ne güzel söylemiş: “Allah katında değer ve kıymetini öğrenmek istiyorsan seni hangi işte çalıştırdığına, seni hangi halde bulundurduğuna bak.”
İnsanın çalıştığı işin değeri, çok para getirip getirmemesiyle ölçülmez. Kur’ân tabiriyle “salih amel” olmasıyla ölçülür. Önemli olan, işin hayırlı ve insanlara yararlı olmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.v)’in ifadesiyle “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” Başka bir hadislerinde Allah Resûlü şöyle buyurmuşlardır: “Allah’ın öyle kulları vardır ki, onları insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İhtiyaç halinde insanlar onlara sığınırlar.”
Allah insanı temiz ve mükemmel yaratmış, yeryüzünde kendisine “halife” namzedi yapmıştır. Yaratıkların en şereflisi olarak yaratılan insanın, bu imtiyazı koruyup geliştirmesi büyük ölçüde kendi tutum ve gayretine bağlıdır. “Ahsen-i takvim” iken “esfel-i safilin” olması da mümkündür. İmtihan için gelinen bu dünyada kazanmak da kaybetmek de söz konusudur. En büyük kazanç dünya ve âhiret saadetine ermek, en büyük kayıp ise dünya ve âhiret mutluluğunu kaybetmektir. Ebedi hayat âhiret hayatı olduğu için ebedi kazanç veya ebedi kayıp da âhiretle ilgilidir.
İnsan her türlü olumsuz şartlara rağmen kendini değerli kılma şansına sahiptir. Batılı bir şair şöyle söylemiş: “Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol. Fakat oradaki en küçük çalı sen olma. Çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol. Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız. Tayfa olmaya mecburuz. Dünyada hepimiz için bir yer var. Yapılacak büyük işler, küçük işler var. Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol. Kazanmak veya kaybetmek ölçü değildir. Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.”
İnsanın gerçek değeri, kendine bu değeri veren Yaratıcıyı tanımak, ona kul olmak, O’na “halife”olma yolunda gayret sarfetmekle ortaya çıkar. Allah’a iman asıl, fakat bu imanın tezahürü olan amel de vazgeçilmezdir. Hayat iman ve ibadettir. İnsanın görevi iman ve amel kalitesini artırmaktır. Dünyaya gelmekten maksat da budur. “Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk, 2) Kaliteyi artırmadan geçen gün zarardır. “İki günü müsavi olan zarardadır.” buyuran Hz. Peygamber de hayat kalitesine işaret etmiştir. Kullanılmayan enerji, ekilmeyen toprak, işlenmeyen maden neye yarar? Elmas da olsa, altın da olsa işlenip kullanıma sunulmazsa ne değer ifade eder?
İnsanın “son kullanma tarihi” yoktur. Zira insan dilini hareket ettirebildiği, başını oynatabildiği sürece yararlı olabilir. Nasihat eder, dua eder, selam verir, tebessüm eder. Bunlar da sadakadır. Yararlı ameldir. Ashab-ı Kiram, işi ve ihtiyacı olmadığı halde sırf selam vermek için yollara, caddelere çıkarlarmış. İnsanları rahatsız edecek bir şeyi yoldan uzaklaştırmak bile imanın şube ve alâmetlerinden sayılmıştır.
Hayatı değerli kılmak değerli işlerle mümkündür. Hayatını insanlara ve diğer canlılara ve hatta cansızlara hizmete vakfetmiş kimselerle katiller, hırsızlar, tefeciler ve çeteciler elbette aynı derecede olmayacaktır. İyilerle kötülerin, değerlilerle değersizlerin aynı kefeye konması hem insanların hem de Allah’ın adaletine aykırıdır. “Şüphesiz Allah iyilik yapanları mükâfatlarını zâyi etmez. Küçük ve büyük Allah yolunda harcadıkları her bir harcama ve aştıkları her bir vadi onlar için yazılır ki, Allah kendilerini, yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırsın.” (Tevbe, 120-121) “Yoksa o kötülük işleyen kimseler, kendilerini hayatlarında ve ölümlerinde iman edip, salih amel işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar? Onlar ne kötü hüküm veriyorlar” (Câsiye, 21-22) “Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun mükafatını görür. Kim de zerre kadar bir kötülük yapmışsa onun cezasını görür.” (Zilzal, 7-8)
İnsan değerli işler yaptıkça kendi değerini artırır. Onurlarını paraya, mevki ve makama, şehvet ve şöhrete değişenler ucuz insanlardır. Maddi değerler böyle insanların kendilerinden daha değerlidir. Üzerindeki elbise, altındaki araba, cebindeki para kendinden daha değerli olan sözde insanlar ne kadar da sefil ve rezildir. Hz. İsa ne güzel söylemiş: “Hayat yiyecekten ve beden giyecekten daha üstün değil midir?” (Matta, 6/25)
Hz. İsa iki yüzlü Ferisîleri şu sözleriyle kınamıştır: “Siz, badanalı kabirlere benzersiniz ki, dıştan güzel görünürler. Fakat içten ölü kemikleri ve her türlü murdarlıklarla doludurlar.” (Matta, 23/27)
İnsanın en önemli görevi insanlık onurunu ve şerefini korumaktır. Filozof Epiktetos ne güzel söylemiş: “Yiyecekle bir şeyin olmadığını ve bana, bunu temin için iğrenç işlere, efendinin oturağını tutmaya kadar tenezzül edip etmemek mi lazım geldiğini soruyorsun? Bu hususta sana ne söyleyebilirim? Bazı insanlar oturak tutmayı açlıktan ölmeye üstün tutarlar. Bazıları da oturak tutmaya katlanmazlar. Bu meselede görüşü alınacak ben değil, sensin. Kendi kıymetini tart ve karar ver. İnsanlar kendilerine ya çok pahalı veya çok ucuz kıymetler biçerler. Herkes kendine ne kıymet biçerse pahası da odur. Binaenaleyh istersen kendine hür, istersen esir olarak kıymet biç. Bu senin elindedir.”
Aşk ve tefekkür adamı Muhammed İkbal bu hususta şunları söylüyor: “İnsan şahsiyetini kaybettiren, hürriyet ve şerefine gölge düşüren bir rızık öldürücü bir zehirdir. Gerçek secde Allah’tan başkasının önünde eğilmekten alıkoyan secdedir. Başkasının önünde eğildin mi ne kalbin ne vücudun senindir.”
Gönüller sultanı Mevlâna’ya kulak verelim: “Sen kendin altın madenisin ama kendinden haberin yok. Hazine arayacağına içindeki gizli hazineyi ara. İnsanın değeri, kendini aşabilmek, eskimeyen değerlere erişebilmekle artar. İlahi aşkı yaşamak bir bakıma ölümsüzlüğe ermektir.” Mevlâna bu aşkın önemini şöyle ifâde ediyor: “Aşık olmayan kişi padişah bile olsa, o ipek kefene sarılmış, mezara gömülmüş bir ölüden başka bir şey değildir.
Bu dünyada boğaz derdine düşenler, sadece yemeyi içmeyi düşünenler öküzleşirler, eşekler gibi ölürler. Teni besleyip şişmanlatmaya bakma. Çünkü o sonunda mezar kurtlarına yem olacak. Sen gönlünü manevi gıdalarla beslemeye bak. Çünkü yücelere gidecek olan odur. Gideceği yere güçlü kuvvetli gitsin. Şu hayvana bak. Başka yerde, otlamakla meşguldür. Sen hayvan değilsin. Âdem soyundansın. Başını göklere kaldır. Gönül diriliği insanın, ten diriliği hayvanın sıfatıdır. Geçici sevdaların peşinde koşma. Ebediyyen seninle olacak dostu ara. Cihan senin için yaratılmıştır. Efendilik varken kulluk niye? Lokmanın esiri olursan, lokmanın karanlığında sevinirsin, toprağa lokma olursun.”
Sözün özü şudur: İnsanın gerçek değeri, kendisini değerli kılan “İlahi nefha”yı korumak, çamurdan, balçıktan kurtulmak, vatan-ı asliye doğru yol almaya çalışmakla, ayağı verene doğru yürümek, gözü verene doğru bakmakla artar. Fânî eğer Bâkiye yaklaştırıyorsa değerlidir. Herkesin değeri, aradığı şeyle, peşinde koştuğu hedefle ölçülür.
Sözlerimizi Merhum Akif’in sözüyle noktalayalım: “Can, cihan hepsi de boş, ‘gaye’dedir varsa hayat.”
Ali Rıza Temel
Altınoluk dergisi 2005 - Eylul, Sayı: 235, Sayfa: 010

4 yorum:

  1. allah razı olsun çok çok güzel bir yazı olmuş.hepimiz ders alırız inşallah

    YanıtlaSil
  2. günlük nasiplerime vesile oldunuz rahman razi olsun .
    her birine cevap yazamasamda ilgi ile takip etmekteyim
    selam ve dua ile

    YanıtlaSil
  3. sizlerdende ALLAH RAZI OLSUN sağolun varolun

    YanıtlaSil
  4. Nefessiz okudum örneklerden ornek aldım düşündüm sorguladım özellikle ilk basta bulunduğumuz konum ile ilgili rabbimizin bize verdigi deger ve sonlara doğru ayağın sahibine doğru yürümesi gözün yaratıcısına dönmesi sözlerinden çok etkilendim..
    Rabbim göster fark ettir kanaat ettir..
    Âmin..

    Allah razı olsun.

    YanıtlaSil

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...