7 Ocak 2011 Cuma

ahir ve akibet,zahir ve batınlarımız hayrola cumamız mübarek ola

Mahzûn Dost,



Onlar o kimselerdir ki iman etmişlerdir ve kalpleri Allah’ın zikri ile mutmain olmuş, sükûn bulmuştur. Çok iyi bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla itminana kavuşur, huzur bulur. [Rad, 28]






Al¬lâh’ı zik¬re¬den kim¬sey¬le zik¬ret¬me¬ye¬nin mi¬sâ¬li, di¬ri ile ölü gi¬bi¬dir. [Hadis-i Şerif]


Cenâb-ı Hak, kullarından birinin başına velâyet tâcını giydireceği zaman, ona önce zikir kapısını açar. Kalbine zikretme tadını verir. Kul, bu tadı aldıktan sonra, ona Zât’ına yakınlık kapısını açar. Onu ünsiyet, yakınlık ve ülfet makâmına oturtur. Bundan sonra tevhîd kürsüsüne çıkarır. İşte asıl olacaklar bundan sonra olmaya başlar. [Ebu Said El-Harraz]


Ömrünün sermayesin verme yele


Geçti fırsat bir dahi girmez ele


Ey gönül gel Hakkı zikret aşk ile


Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem


Bu dem ile devreder devr-ü zamân


Bu dem ile zikreder ins-ü cân


Bu dem ile deyegörsen el-aman


Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem


Eğer can arasan ara cânını


Boş yere sarfetme gel figânını


Eğer Ruhsâti isen mâşukun tanı


Zikreyle dem be dem Hakkı bülbülüm






İşte can kulağımıza bırakılan gönül gözün açan, dost kokusun yayan gülistânın davetiyesi:


Güzel aşık cevrimizi çekemezsin demedim mi


Bu bir rıza lokmasıdır yiyemezsin demedim mi





Çıkalım meydan yerine, erelim Ali sırrına


Can û başı Hak yoluna koyamazsın demedim mi [267. mestmp3]






Gelip geçen bu haftada gönlümüzde yazılı olanların dağınıklığı ve dahi ağırlığı altından kalkamadık, buyrun burdan yakın ateş-i aşkı…


[Nev-Niyâz ve Dedesi]


- Madem okuduk kitaptan… Elimize tesbihi alıp alemin zikrine ortak olalım.


Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm…


- Öylesi de hoştur amma bir kâmil mürşide varmadan olmaz. Bu alemde Hakkın insana tecellisi yine başka bir insan vasıtasıyladır.


Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk’a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın! Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın. [Hz. Pir Mevlana]


- Hz. Pir Efendimiz’in bir sözü var: “İnsanın halinin aynası, eşi dostu, düşüp kalktığı kimselerdir” buyurmuşlardır. Bu babdan izâhını rica etsek?


- Hz. Ali (kv) Efendimiz de “Herkesin bir miyârı, tartısı vardır, bu ölçü de görüştüğü kimselerdir, halinin aynası, eşi dostudur” buyurur. Öyle değil mi? Bir kimseyi tanımak için onun dost, arkadaş çevresini araştır ve buna göre de hükmünü ver


- Ben zannediyordum ki insan kendini diğerlerinde görür.


- Ayıp cihetiyle öyle… yani birisinde bir fenâlık gördün mü, onu kendinde bil. Meşhur hakîmlerden biri yolda giderken bir deli görmüş. Deli duraklayarak hakime uzun uzun bakmış ve gülmüş. Bunun üzerine hakim, yanında bulunanlara dönüp: Amaan demiş, deliliğe karşı ne kadar ilaç varsa beni onlarla tedavi ediniz! Yanındakiler hayretle sizde cinnet eseri dahi yok. Bu arzunuza sebep nedir? diye sorunca hakim, eğer bu deli bende bir cinsiyet eseri, bir yakınlık görmemiş olsaydı, velev bir an olsun, yüzüme bakıp gülmezdi diye cevap vermiş. Güvercin güvercin ile doğan doğanla uçar. Mesela sen, gece gündüz devamlı olarak hafif, havai, sivri akıllı bir kimseyle ondan zevk alabilir misin? Onun için herkesin düşüp kalktığı ve anlaştığı kendi eşi, dostudur.


- Mü’min mü’minin aynasıdır hadisi şerifini de böylece mi anlamak lazım?


- Sırlar aleminden gelip, sırlar taşıyıp, sırlar alemine giden insanın, bu dünyadaki kısa yolculuğunda, latif canına, kesif teni sır oluyor. Cam ile “sır”ın birleşmesinden ayna meydana geldiği gibi, can ile tenin birleşmesinden de ayna meydana geliyor. Onun için Efendimiz (S.A.V.) “mümin, müminin aynasıdır” buyurmuştur. Gönül aynası bazen kişinin kendisine ayna olur. Bazen mümin kardeşine ayna olur. Bazen de Rabbinin sıfatlarına ayna olur.


- Bu ayna meselesinden kimbilir daha neler yansır…


- Birbirine bakan iki aynanın ortasında durmuşsun, hangi aynaya bakarsan bak, kendinin binlerce suretini görürsün. Her farz namazında, aynı safta, iki ayna hükmündeki müminin arasına durduğunda, sağındaki ve solundaki yüzlerce mümini kendin gibi veya kendini onlar gibi aynı şeyi fısıldarken aynı hareketleri yaparken görürsün. Biz de sual eyleyelim: Neden tekkelerdeki zikir gününe “mukâbele” deniyor?


- Siz daha iyi bilirsiniz, neden?


- Çünkü bütün kardeşler, içlerinde herhangi bir fesat, bir kötülük olmaksınız toplanıp birbirlerine karşı birer ayna gibi olurlar.


- Şimdi de bir ayet yansıdı fakirin aynasına: Onların göğüslerindeki kini çıkarıp atmışızdır; (hepsi) kardeşler(ihvan) olarak divanlar üzerinde karşı karşıya oturur (sohbet eder)ler mealinde …


- Eyvallah Sure-i Hicr’deki bu ayet te tam isabet oldu. Yani cennet ehli olan ihvan misali yüz yüze, karşılıklı (mutekâbilîne) olmak lazımdır ki, “mü’min mü’minin aynasıdır” hükmü üzerine kalp kalbe gıll û gışsız, kin ve hileden uzak, cilâlı bir ayna misali mukâbil olabilsin. Ta böylece tevhid ve ittihadın sırları müşahade olunsun… İşte “mukabele” sözünün asıl manası budur ve bu suretle âriflerin dünyada da cennete olduklarına işaret vardır.


- Cennet öbür dünyada değil miydi ya hu?


- Malumdur ki cennet iki kısımdır. Biri öteki dünyadaki, biri de – seni dahi şaşırtan bu dünyadaki cennet. Ne zaman ki bir kimse “ölmeden evvel ölme” bahtiyarlığına erer yani kendi irade ve arzusuyla ölürse onun vücudu kabri cennet bahçelerinden biri olmuş olur.


- Ölmeden ölen, yeniden doğan Mevlevî dervişinin, başındaki sikkesinin mezar taşı, giydiği beyaz tennuresinin kefeni, sırtındaki siyah hırkasının kabir toprağına işaret etmesi gibi…


- El-hak öyledir… Bu mertebede o kul mârifet cennetine girer ve şuhut gözüyle Hakkı görür. Dünyada öyle bir cennet vardır ki, ona giren, ahiret cennetine iştiyâk duymaz buyrulur…


- Sadrınızdan yansıyanlar fakire bir nutk-u şerifi hatırlattı:


Hak suretidir âlem-i imkân ile âdem


Bundan güzeli nerde ki cennette mi sandın


Her yer ne güzel menba-ı hüsn, insan güzeli


Sen de bu cemâli, huri gılmanda mı sandın


Her yerde, fakat arifin kalbindedir Allah,


Yoksa sen onu arz u semâvâtta mı sandın


Dünyâ diyerek geçme sakın, burdadır her şey


Mîzân ü sırât’ı mutlaka orda mı sandın


Cennet ü dûzah, gamm ü sürür, zulmet ile nûr


Yaptıklarının gölgesi, hâriçte mi sandın


Bilgin sana kıymet, talebin neyse osun sen


İnsanlığı sâde yiyip içmekte mi sandın


Hâlin ne ise müşteri sen oldun o hâle


Noksanı meğer adl-i ilâhîde mi sandın


Fikrim bu benim, virdim ise her lahzada âh


Sen âh-ı ateş-sûzumu beyhude mi sandın


Yeniler her âh ile Ken’’ân ahd-i elest’i


Ahım acaba nefha-yı hâbîde mi sandın






- Demek oluyor ki dünya cennetine girmiş olan ârifler ve dervişler, mukâbele günü bir yerde toplanıp Hakk’ın zikri ve fikri bahçelerinde canlarını ruhaniyet gülleri ve ehadiyet sırları sümbülleri ile gıdalandırırlar. Resulullah Efendimiz: ”Zikir meclisleri, cennet bahçeleridir.” buyurmuşlar. İşte mukâbelede bulunan bu sâlikler, dünya cennetindeki Tûba mesâbesinde olan kâmil insanın vücud ağacı gölgesinde toplanıp O’nun vücud ağacından silkilen irfan ve hoşluk meyvelerini toplarlar. Efendimiz buyuruyor ki: “Cennet ağaçlarından bir ağaç buldunğunuz vakitte gölgesinde oturunuz ve yemişlerinden yiyiniz” Dünyada bu nasıl kâbil olur yâ Resulallah? dediklerinde, ”bir ilim sahibi bulduğunuz vakit, cennet ağaçlarından biribş buldunuz demektir” cevabını vermişlerdir.


Aklın varsa, vahdet dergâhının kapısını görmeden yolda uyuyup kalma! Sığınacağın yer, o meyveli ağacın gölgesinden uzak olmasın. Zirâ kâmil insanın vücudu demek olan o ağacın dallarından aşk ve irfan meyveleri dökülür. Talip ol! Bu meyveler senin üzerine yağsın. [Hz. Pir Mevlana]


- Peki bu aynayı benim gibi günahkar bir kul nasıl kullanmalı?


- Evvelen, gönül aynasını temiz tutmalı ki, başkalarına ayna olasın, sonra gönül aynası tertemiz olanları kendine dost edinmeli ki, kendi hatalarını göresin. Gönül aynasını Kur’an ve sünnetle her an temizleyen ve zikrullah ile cilalayan ve azaları ayna olarak, Efendimiz’in hal ve harekatını bize yansıtan gönül sultanlarına bakarak güzelleşenlere aşk olsun…


- Vakit, ”Zâyî olmuş, anladık; Sen’siz geçen saatimiz.” kelâm-ı kibârının ifâde ettiği hissiyatla, dergâhında niyaza durmak vaktidir:


“Rab¬bi¬ni hamd ile zik¬ret, sec¬de eden¬ler¬den ol ve ölün¬ce¬ye ka¬dar Rab¬bi¬ne kul¬luk et.” [Hicr, 98-9] em-ri¬ne tâ¬bî ola¬rak ya¬şa¬maya gay¬re¬t eden bizleri muhabbetullah iklîminde yaşatıp zikirle gönüllerini ihyâ eden, kalpleri nûr-i ilahî ile ışıldayan, marifet denizinden nasîb alan, lütuf ve kerem tecellîlerine mazhar olan kullarından eyleyiver. Biz kullarını bir nefes bile Yüce Zât’ından gâfil kılma! Yüce Zât’ını kalp ve beden âhengi içinde zikredip gönüllerimizi zikrullâh’ın rûhâniyetiyle doldurabilmeyi cümlemize nasip ve müyesser eyle…


Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân,


Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma,


ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,


zahir ve batınlarımız hayrola,






Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah,


Muhabbettullah, Marifetullah,


Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler


Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,


sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .


Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin


Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da


huzur bulasınız efendim


Semazen net alıntıdır






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...