29 Ocak 2011 Cumartesi

Gönül ülkesine giden yolda

Bizim Yunus'un gönüllere çarpan bir ilahisi vardır; hani hepimiz biliriz:"Aşkın aldı benden beni / Bana seni gerek seni / Ben yanarım dün ü günü / Bana seni gerek seni"dizeleriyle başlar. Bu şiir Anadolu'daki tasavvuf anlayışını ve Türk yurtlarındaki tekkelerin derin coşkusunu anlatmak bakımından başlıbaşına bir şaheser, tek başına bir abidedir. Şiirin hemen her kıtasında bir tasavvuf umdesi derinlemesine ama öz olarak verilmiş olup aynı konunun başka kitaplarda uzun uzun anlatıldığını görürüz. Bu anlatımlar bazen sayfalar dolusu va'z u nasihat, bazen kısa hikâyeler ile sürer. Söz gelimi yukarıdaki mısralar için onbeşinci yüzyıl gezginci dervişlerinden Kaygusuz Abdal'ın Budalaname veya Defter-i Budala adlı risalesine bakalım:



"Sözün aslı gönüldür. Her kim gönül bahrine (denizine) yol buldu, ne dürr (inci) isterse dalıp çıkardı. Onlar kim surete (görünüşe) baktı, gaflet ipin boynuna taktı; taati hırmenin oda (itaat birikimini ateşe) yaktı, duhanı (dumanı) göklere çıktı. Zira gönlü Hak kendi için yarattı; "Her kim beni isterse sınuk (kırık) gönüller içre bulsun!" dedi. Her ki gönle yol bulmadı ve istedüği nesneyi onda bulmadı, uçmağa (cennete) dahi girmedi, Padişah didarın (Allah'ın cemalini) dahi görmedi. Gafil mebaş (Gafil olma)! Gönle yol bulan kişiye kul olan mağbun (düşkün) değildür. Eğer ol seni kulluğa kabul iderse zehi devlet (ne saadet)!... Pes imdi anun kim (O halde şimdi her kimin) gönülden haberi olmaya, kamışı şekerden ayırmış ola!"


İlahi'nin devamında Yunus şöyle der:


"Ne varlığa sevinirim / Ne yokluğa yerinirim /


Aşkın ile avunurum / Bana seni gerek seni"


Bunun nesir anlatımını yine Kaygusuz'dan takip edelim: "İmdi, Hâlık'ın emri beni bir çömlekçi başlığı gibi devranın çarkı üzerine koydu, dolap misali döndürdü. Kâh beni ayaklar altında hiç eyledi, kâh hayvan eyledi, Kâh halk içre aziz eyledi. Kâh gül eyledi başa çıktım, kâh kıl eyledi hâke(toprağa) düştüm. Kâh kul olup satıldım, kâh dellal olup sattım. Kâh oynayıp uttum, kâh bilmeyip utuldum. Kâh beni hâkim eyledi, kâh hakem eyledi. Kâh avcı eyledi, kâh av oldum. Kâh âlim oldum, kâh câhil oldum. Elkıssa (velhasıl) dünyada bir sıfat kalmadı ki bana ettirdi."


Yunus, şiirinin devamında başka bir perde açar:


"Aşkın âşıklar öldürür / Aşk denizine daldırır / Tecelliyile doldurur / Bana seni gerek seni!"


Feridüddin Attar da Mantıku't-Tayr (Kuş Dili) adlı ünlü eserinde şöyle anlatır:


"Can gözü ile görenlerden biri denize daldı ve dedi ki:


- A deniz! Neden mavisin sen? Niçin yas elbiselerini giydin? Ya sende hiç ateş yokken niçin kaynayıp duruyor, köpürüp taşıyorsun?


Deniz o güzel kişiye şöyle cevap verdi:


- Sevgilinin hicranı ile kıvranıp durmakta, coşup kaynamadayım. Yas elbiselerine bürünmem onun hicranı ve hasretiyledir. Suyum ama onun susuzluğuyla dudağım kurumuş dalgın bir halde kalakalmışım. Aşkının ateşiyle yanışımdır ki beni köpürtüp coşturur. O'nun Kevser'inden bir katrecik bulabilsem ebedi hayata erer kapısından ayrılmaz, orayı beklerdim. Fakat benim gibi nice yüzbinlerce susuz, yanıp kavrulmuş kul tanırım ki gece gündüz yolunda ölüp gidiyorlar. Ben şimdi kendi halime bakıp yas tutmayayım mı?"


Bir kıta daha okuyalım:


"Cennet cennet dedikleri / Birkaç evle birkaç huri


İsteyene ver onları / Bana seni gerek seni "


Şimdi de İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye'den okuyalım: "Zengin bir adam dindar bir kadına âşık oldu. Kadın çok güzeldi ve Allah'ın dostluğundan gayrı düşündüğü bir şey yoktu. Bu yüzden talip olunuyor ama reddediyordu. Zengin adam onun hacca niyetlendiğini öğrendi. Hemen üçyüz deve satın aldı ve 'Deve kiralamak isteyen falancadan kiralasın' haberini yaydı. Kadın da ondan deve kiraladı. Yolculuk sırasında bir gece adam kadına gelerek, 'Ya benimle evlenirsin, ya da başka bir şey olur!' dedi. Kadın, 'Yazıklar olsun sana, Allah'tan kork!' dedi. Adam, 'Hadise işittiğinden ibaret, vallahi ben deveci değilim. Buraya sadece senin için geldim. Ne istersen verir, zenginliğimi sana teslim eder, seni saraylarda, köşklerde yaşatırım. Ama eğer razı olmazsan dediğimi yaparım.' Kadın başına kötü bir şey gelmesinden korktu ve 'Yazık bize, bak bakalım insanlardan uyumayan kimse var mı?' dedi. Adam, 'Hayır, hepsi uyudu' dedi. Kadın, 'Peki âlemlerin Rabbı da uyudu mu?' dedi ve sonra derin bir nefes aldı, oracıkta can verdi."


BERCESTE


Gözüm seni görmek içün


Elim sana irmek içün


Bugün canım yolda kodum


Yarın seni bulmak içün


Yunus Emre






Bezm-i aşkın sensiz ey kan-ı kerem bir râhı yok


Neyleyem ol ıyşı kim anda şeb-ârâ mâhı yok


Tâ-be-key bu gam şebi bir lahza subh-gâhı yok


Bu ne sırdır kimse bilmez bilse de efvâhı yok


Tekye-gâh-ı âlem içre kimsenin hiç âhı yok


Yokladım kûy-ı harâbâtı dahi âgâhı yok


Sensin işret-gâh-ı dehrin çünki sırr-ı rûşeni


Şeyh Câm'ın bâdesinden cür'a-nûş eyle beni


Faik Ömer










İSKENDER PALA

1 yorum:

  1. "Susuzlar cihanda nasıl su ararlarsa, suda cihanda susuzları arar." der Mevlânâ Hazretleri

    işin özü tamda bu galiba.

    teşekkürler paylaşım için.

    YanıtlaSil

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...