3 Aralık 2010 Cuma

Ezan'ın meşruiyeti ve Ezan'a hürmet

Bilindiği gibi vakitler, Cenab-ı Hakk’ın ilahi birer nimeti olan namazlar için zahirî bir sebep ve namazı kullarına farz kıldığının bir alâmeti olduğu gibi, ezan da vaktin alâmetidir.







Ezan’ın lûgavi manası/sözlük anlamı “bildirmek”tir. Yani ezan i’lâmdır, bildirmedir. Gerçi aslında vakit de bir i’lâmdır, fakat seçkinlere... Ezan ise herkese i’lâmdır; avam-havas, ehassu’l-havas… O bakımdan Müslümana yakışan, vakit ile kendine gelmektir. Vakit ile kendine gelemeyeni ise ezan uyarır.






Fıkıh lisanında ezan, “Hususi bir şekilde yapılan bildirim”in adıdır. Ezan okuyana müezzin denir.






Diğer şeâire olduğu gibi ezana da hürmet etmek gerekir. Bizzat Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) ezana hürmet ederek Müslümanlara örnek olmuştur… Keza ezanın hikmet ve faydasına da işaret ederek, müezzini Bilâl'e ezan okuyacağı zaman, “Ey Bilâl! Ezanla bizi rahatlat” buyurmuşlardır.






* * *






EZANIN MEŞRUİYETİ






İmam Cüveyni İmam Dahhak'dan naklediyor: Hz. Ömer dahil Ashap'tan tam 20 kişi aynı gecede, aynı rüyayı görüyorlar. Ki bu da rüyalarında görmüş oldukları bir melekdir. Bu melek mescidin damına çıkmış, aynı bugünki okunan ezanı okuyor. Hz. Ömer ile beraber bu 20 kişi sabahleyin birbirinden habersiz, hepsi Rasûlüllah'ın huzuruna koşup, teker teker rüyalarını anlatınca, Peygamberimiz, "Bu ezanı Bilâl'a öğretin onun sesi daha gürdür, namaz zamanı gelince aynı ezanı okusun", buyuruyor. Bilâl mescidin damına çıkıp, Allahü Ekber, Allahü Ekber… diye o lâhûti (İlâhi-Rabbâni) sesi ile ezan okumaya başlayınca, Medine müthiş bir çatırtı sesi ile sarsılıyor ve herkes bunu duyup irkiliyor.






Peygamberimiz (s.a.v.), "Nedir bu ses biliyor musunuz?" deyince Ashap, "Hayır ya Rasûlellah!" diyorlar. Peygamberimiz, "Hz. Allah bütün gök kapılarına emir verdi; ferş’ten (yeryüzünden) Arş’a kadar bütün gök kapıları çatırdayarak, Bilâl'ın ezanına açıldılar. İşte bu ses o sestir" buyurdu. Hz. Ebu Bekir, "Ya Rasûlellah! Ezandaki bu keramet, sadece Bilâl'in ezanına mıdır?" diye sordu. Peygamberimiz, "Hayır! Allah için ezan okuyan müezzinlerin ezanınadır ve muhakkak ki, Allah için ezan okuyan müezzinlerin ruhları, şehitlerin ruhları ile beraber haşr olacaktır" buyurdu. İşte bundan sonradır ki Hz. Ali, “Rasûlüllah Efendimiz tarafından müezzinlik görevinin oğullarım Hasan ve Hüseyin’e tevdi' edilmesini çok arzu ettim" diyor. (Tenbihu’l-Gafilin Tercümesi, C. 1, S. 330)






Rasûlüllah Efendimizin irtihalinden sonra değil Medine'de ezan okumak, Medine'de bulunmaya ve yaşamaya bile tahammül edemeyen Bilâl-ı Habeşi, ilerlemiş yaşına rağmen orduya katılıp, Tarsus’lara kadar geliyor… Nitekim Tarsus'ta makamı bulunuyor. Tarsus'tayken bir gece rüyasında Rasûlüllah'ı görüyor.., Peygamberimiz ona, "Bizi özlemedin mi ya Bilâl?" diye buyuruyor. Hz. Bilâl komutanına rüyasını anlatıyor, ondan izin alıp iki gözü iki çeşme ağlaya-sızlaya Medine'nin yoluna düşüyor. Günler sonra aç- susuz, yorgun-perişan, Medine'ye varıp Ravza-i Mutahhare'ye kapanıyor. Onu Ravza'da görenler bir ezan okuması için, kendisine çok yalvarıyorlar ama Bilâl, "Tahammül edemem, Rasûlüllah'ın olmadığı bir Medine'de ezan okuyamam" diye reddediyor. Bütün ısrarlara karşı ezan okumayacağını anlayan Ashap, Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin'e gidiyorlar ve onları Hz. Bilâl'in yanına getiriyorlar. Hz. Bilâl hasret ve hürmet ile onların yüzlerini, gözlerini öpüyor. Onların biri, Hz. Bilâl’in bir elini, diğeri de öteki elini tutuyor ve "Dedemiz hakkı için, ne olur bize bir ezan daha oku!" diye yalvarıyorlar. Rasûlüllah'ın iki gözünün nuru Hz. Hasan ve Hüseyin'in bu arzularını kıramayan Hz. Bilâl, yavaş yavaş eskiden ezan okuduğu mescidin damına çıkıyor ve, Allahü Ekber, Allahü Ekber… diye gözyaşları içinde ezana başlıyor. Ne zaman ki, “Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah” kısmına geliyor ve bunu bir kere söyleyince bayılıp düşüyor. Bütün Medine halkı altı ay sonra tekrar onun ezanını duymakla evlerinin kapılarını, pencerelerini Bilâl'ın ezanı evlerimize dolsun diye açıyorlar… Kendileri de, Bilâl ezan okuyunca Rasûlüllah da dirilmiş zannederek, mescide koşuyorlar ama Mescit'te Rasûlüllah (s.a.v.) ile değil, Hz. Bilâl'in bayılıp, cansız yere serilmiş cesedi ile karşılaşıyor ve Rasûlüllah'ın vefat ettiği ilk gün gibi bir gün daha yaşayıp, ağlaşıyorlar. (Bkz. Eyüp Sabri Paşa, Miratü’l-Haremeyn)






* * *






EZAN-I MUHAMMEDİ İLE İLGİLİ BAZI ŞİİRLER






Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya diyor ki:






Uyan da o güzel nida'ya aç odanı


Açıp güzelliği en güzel çağında tanı


Vakit seher vakti, ezan sabah ezanı


Uyan ey arif, uyar uyuklayanı


Ki yer ile gök şimdi, ezanlar vatanı


Vakit seher vakti, ezan sabah ezanı






Milli şairimiz Mehmet Akif de diyor ki:






Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,


Ebediyen yurdumun üstünde benim inlemeli!






2 yorum:

  1. cumanız mübarek olsun saygilar..

    YanıtlaSil
  2. minare oraya imanlı çıkıp imansız inen müezzinin şerrinden mihrap oraya imanlı çıkıp imansız inen imamın şerrinden vaaz kürsüsü oraya imanlı çıkıp imansız inen vaizin şerrinden aalaha sığınır...(derviş ahmet dedemizden)

    YanıtlaSil

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...