23 Eylül 2011 Cuma

yağmur

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım



Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları


Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım










Hasretin alev alev içime bir ân düştü


Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü


Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde


Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü










Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım


Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı


Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım










Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü


Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü


Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe


Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü










Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım


Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mâzide


Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım










Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü


Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü


Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin


En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü










Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım


O mücellâ çehreni izleseydim ebedî


Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım










Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü


Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü


Kâtil sinekler deldi hicâbın perdesini


İstiklâl boşluğunda arılar nâdân düştü.










Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım


Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak


Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım










Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü


Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü


Sana meftûn ve hayran, sana râm olanlara


Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü










Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryâdım


Tereddüt oymak oymak kemirdi gurûrumu


Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım










Haritanın en beyaz noktasına kan düştü


Kırıldı adâletin kılıcı, kalkan düştü


Mahkûmlar yargılıyor, hâkimler mahkûm şimdi


Hakların temeline sanki bir volkan düştü










Devlerin esrarını aynalara sorsaydım


Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler


Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım










Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü


İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü


Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer


Sensizlik diyârından püsküllü yalan düştü










Madenî arzuların ardında seyre daldım


Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini


Senin için görülen bir düş de ben olsaydım










Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü


Tersine döndü herşey sanki; âsûman düştü


Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayalî


Hazîndir ki, dertleri aşmaya ummân düştü










Saatlerin ardında hep kendimi aradım


Bir melâl zincirine takıldı parmaklarım


Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım










Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü


Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü


Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül


Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü










Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım


Güzellik şâhikası gülümserdi yüzüme


Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım










Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryân düştü


Toplumun gündemine koyu bir isyân düştü


İniltiler geliyor doğudan ve batıdan


Sensizlikten bozulan dengeye ziyân düştü










Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım


Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar


Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım










Yağmur, sayrılığıma seninle dermâan düştü


Beynimin merkezine ölümsüz fermân düştü


Silindi hayalimden bütün efsûnu ömrün


Bir dönüm noktasında aklıma Rahmân düştü


İbrahim Sadri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...