1 Şubat 2011 Salı

Duanın kabul olması için

Duânın kabûl olduğu vakitler







--------------------------------------------------------------------------------






Duânın kabûl olduğu vakitler


Duânın, şu vakitlerde daha çok kabûl olacağı ümîd edilir: Kadir gecesi, Arafe günü, Ramazan ayı, Cum a gecesi, Cum a günü, gece yarısı, gecenin ikinci yarısında, gecenin ilk üçtebirinde, gecenin son üçtebirinde, seher vaktinde, Cum a saatinde.


Cum a saatine, imâmın hutbede minbere oturması ile Cum a namazının eda edilmesine kadar olan zamandır denilmiştir. Bu vakit hakkında çeşitli rivâyetler vardır. Resûl-i ekrem efendimiz, İmâmın minberde oturmasından, selâm vermesine kadar olan müddettir. buyurmuştur.


Ayrıca, ezan ile ikâmet arasında, Allah yolunda cihâd için saf tutulduğu sırada, harb kızıştığı zaman, farz namazlardan sonra, namaz dışında secdede yapılan dualar, duanın kabul edildiği yerlerdir. Ebû Hüreyre nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem buyurdu ki:


Kulun Allahü teâlâya en yakın olduğu vakit, secde ettiği vakittir. O hâlde secdede iken çok duâ ediniz.


Kur ân-ı kerîm okuduktan sonra (bilhassa hatim ettikten sonra), Zemzem suyu içildiğinde, yapılan dualar makbuldür. İbn-i Abbâs ın rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimiz buyurdu ki:


Zemzem suyu ne için içildi ise, onun için olur. Eğer şifâ bulmak için içersen, Allahü teâlâ sana şifâ verir. Korunmak istiyerek onu içersen, Allahü teâlâ seni korur. Susuzluğunu gidermek için içersen, Allahü teâlâ senin susuzluğunu giderir.


İbn-i Abbâs hazretleri, zemzem suyunu içerken; Allahım senden faydalı ilim, bol rızık ve her hastalıktan şifâ dilerim derdi.


Resûlullah efendimiz buyurdu ki: Hastaya veya meyyitin yanına gittiğiniz zaman hayır söyleyiniz. Çünkü melekler, sizin söylediklerinize âmin derler.


Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:


Zemzem, doyurucu ve hastaya şifa vericidir.


Zemzemi, belalardan korunmak niyeti ile içeni Allahü teâlâ korur.


Horoz öttüğü vakit de makbul vakitlerdendir. Ebû Hüreyre nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte; Horoz sesini duyduğunuz zaman, Allahü teâlânın fadlından (lütuf ve ihsânından) isteyiniz. Şüphesiz horoz, meleği görmüştür buyuruldu.










Duâları kabûl olanlar






Duâları kabûl olanlar, makbul olanlar şunlardır: 1- Çaresiz ve muhtaç olanın duası, 2 - Mazlûmun duâsı, 3 - Babanın duâsı, Ebû Hüreyre hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte; Üç duâ kabûl olur. Bunların kabûl olmamasında şüphe yoktur. Bunlar; babanın duâsı, yolcunun duâsı ve mazlûmun duâsıdır buyuruldu. 4- Adâletli devlet reîsinin duâsı, Ebû Hüreyre nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte; Üç kimsenin duâsı red olunmaz: Adâletli devlet reîsinin duâsı. İftar vakti oruçlunun duâsı. Mazlûmun duâsı buyuruldu. 5- Sâlih kimsenin duâsı, 6- İtaatkâr evlâdın ana-babasına duâsı, 7- Yolcunun duâsı, 8- İftar vakti oruçlunun duâsı, 9- Müslümanın mü min kardeşine gıyabında yaptığı duâ, (Böyle bir duâ, riyadan uzak ve ihlâsa daha yakındır.) 10- Başkasına zulmü kastederek veya akrabası ile alâkayı kesmeye götüren birşey ile duâ edilmediği veya Duâ ettim de kabûl olmadı demediği müddetçe, bir kimsenin yaptığı duâ kabûl olur.


Duânın kabûlünün mekanlarla da ilgisi vardır. Bunlar şerefli yerlerdir. Mesela Mekke şehri. Hasen-i Basrî hazretleri, Mekke-i mükerreme ehline gönderdiği mektûpta, Mekke-i mükerremede duânın kabûl olduğu yerleri şöyle bildirdi: 1- Tavafta, 2- Multezemde (Hacer-i esved in bulunduğu köşe ile Ka be-i muazzamanın kapısı arasında), 3- Mizahın altında (altın oluk), 4- Ka be-i muazzamada ve onun içinde, 5- Zemzem kuyusunun yanında otururken veya Zemzem suyunu içerken, 6- Safa ve Merve de, 7- Safa ile Merve arasında, 8-Tavâf edip iki rek at tavaf namazı kıldıktan sonra, Makâm-ı İbrahim in arkasında, 9- Arafe günü Arafat ta, 10- Bayram gecesi güneş doğuncaya kadar Müzdelife de, 11- Minâ da, 12- Şeytan taşlama ânında.


İbn-i Cezerî Mevlîd kitabında buyurdu ki: Ebû Leheb rü yâda görülüp, ne hâlde olduğu soruldukta, kabir azâbı çekiyorum. Ancak, her sene, Rebî ul-evvel ayının onikinci geceleri, azâbım hafifliyor, iki parmağım arasından çıkan serin suyu emerek ferahlıyorum. Bu gece Resûlullah dünyâya gelince, Süveybe ismindeki câriyem bunu bana müjdelemişti. Ben de sevincimden bunu azâd etmiş ve ona süt annelik yapmasını emretmiştim. Bunun için bu gecelerde azâbım hafifliyor dedi.


Âyet-i kerîme ile kötülenmiş olan Ebû Leheb gibi azgın bir kâfirin azâbı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mü min, bu gece sevinir, malını dağıtır, böylece Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ ihsân ederek, onu Cennetine sokar. Bunun için böyle mübarek gün ve gecelerde sadaka vermeyi, dua etmeyi ihmal etmemelidir.






Dua ederken...






Dua etmeden önce, abdest alıp, diz üstüne, kıbleye karşı oturup, elleri göğüs hizâsında ileri uzatıp, avuçları semaya karşı açıp, Peygamberlere ve Evliyâya tevessül ederek, Onların hatırları ve hurmetleri için istemeli, sonunda Âmîn demelidir. Herşeyden önce, af ve mağfiret ve âfiyet için duâ etmelidir. Bunların hepsini ihtivâ eden çok kıymetli duâ, Allahümme rabbenâ âti-nâ fiddünyâ haseneten ve fil-âhıreti haseneten ve kı-nâ azâbennâr dır.


Kişi, kendisi, ehli ve evladı için zararlı duâ yapmamalı. Hacetlere, dileklere kavuşmak için, iki rekat namaz kılıp, sevabını din büyüklerinin ruhlarına göndermeli, silsile-i aliyye denilen büyük âlimlerin ruhlarına hediye etmeli, bunların hürmeti için diyerek duâ etmelidir!


Önce günahlara tevbe etmeli, istigfar okumalı, sadaka vermeli, hamd ve salevat okumalı, duâyı üçten fazla söylemeli! İbni Mes ud hazretleri, Resulullah duâ ettiği zaman üç defa tekrarlardı. buyurmuştur.


Duâya, euzü besmele, Allahü teâlâya hamdü sena ve Resulüne salâtü selam ile başlamalıdır! Peygamber efendimiz, duâya başlarken, Sübhane Rabbiyel aliyyil alel vehhab derdi. Allahü teâlâ, salevat-ı şerifeyi kabul eder. Duânın sonunu da Allahü teâlâya hamdü sena ve Resulüne salâtü selam ile bitirmelidir. Duânın başı ve sonu kabul olunca ortasının kabul olmaması düşünülmez. Hadis-i şerifte, Duâ ederken önce Allahü teâlâya hamd et, sonra bana salevat getir, sonra duâ et! buyuruldu.


Duâyı yalnız namazlardan sonra ve belli zamanlarda yapmamalı. Her fırsatta duâ etmelidir! Bilhassa şerefli vakitleri ve şerefli halleri kaçırmamalıdır!


Yalvararak korku ve ümit ile duâ etmelidir. Allahü teâlâ Kur an-ı kerimde, Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarın. Doğrusu O aşırı gidenleri sevmez. Allah a korkarak ve umutla yalvarın. Doğrusu Allah ın rahmeti iyilik edenlere yakındır buyurdu. (Araf 55-56)


Hadîs-i şerîflerini nakletti: Allahü teâlâya yalvarıp duâ etmeden önce ma rufu (iyiliği) em?redip, münkerden nehyediniz. Günahınıza pişman olup, Allahü teâlâdan af ve mağfiret dilemeden önce, elbette Allahü teâlâ sizin duâlarınızı ka?bul etmeyecek. O zaman af ve mağfiret de olunmayacaksınız. Yahûdî âlimler ve hıristiyan din adamları emr-i ma ruf ve nehy-i an-il-münkeri terkettikleri için, Allahü teâlâ onları, kendi peygamberlerinin lisânı üzere lânetleyip, umumî bir belâ vermiştir.






Mazlumun duâsı






Namaz kişinin sığınağı, sıkıntıda olanların, en büyük yardımcısıdır. Çok önceleri, Horasan ilinin çok âdil bir valisi vardı. Adı, Abdullah bin Tahir. Bu valinin jandarmaları birgün bir kaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. Hadisenin olduğu sırada Hiratlı bir demirci de Nişabur a gitmişti. Bir zaman sonra evine dönerken, yolu Horasan dan geçiyordu... Kaçan hırsız olduğunu zannederek, yakaladılar bunu. Diğer hırsızlarla valinin huzuruna çıkardılar. Vâli, Hepsini hapsedin! dedi.


Bir suçu olmayan demirci, hapishanede, abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp:


Yâ Rabbî! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın! diye duâ etti.


Bu mazlum demirci böyle yalvarırken, vali evinde uyuyordu. Uyurken dört kuvvetli kimsenin gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uyandı uykudan. Bu rü yadan çok korktu. Hemen kalkıp, abdest aldı. Namaz kıldı iki rek at. Tevbe istiğfar edip, tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun âhı olduğunu anladı. Gündüzki hırsızlar hatırına geldi. Acaba içlerinde suçsuz olanlar mı var?


Vâli hemen hapishane müdürünü çağırtıp, Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı? diye sordu. Müdür, Bunu bilemem efendim. Yalnız biri namaz kılıyor, çok duâ ediyor. Gözyaşları döküyor, dedi.


Demirciyi vâlinin huzuruna getirdiler. Vâli hâlini sorup, durumu anladı. Ve dedi ki:


- Sizden özür diliyorum. Hakkını helâl et ve şu bin gümüş hediyemi kabûl et. Ayrıca herhangi bir arzun olunca bana gel!


Demirci şu ibretli cevabı verdi:


- Ben hakkımı helâl ettim... Verdiğiniz hediyeyi de kabûl ettim. Fakat, işimi dileğimi senden istemeğe gelemem. Çünkü benim gibi bir fakir için senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına söylemek kulluğa yakışır mı hiç? Namazlardan sonra ettiğim duâlarla beni nice sıkıntılardan kurtardı. Nice muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına sığınırım.










Gıyabında yapılan dua






Müslümanın gıyabında, haberi olmadan arkasından yapılan dua makbuldür. Mü minin, görmeden bir kardeşine yaptığı duâda riyâ ve menfaat yoktur. Fakat hazır olan kimseye yapılan duâda, gösteriş ve çıkar söz konusu olabilir. Bir arada olmayanların birbirlerine yaptıkları duâda yalnız Allah rızâsı gözetildiği için duâları makbûl olur.


Bir hadîs-i şerîfte, Bir müslümanın, din kardeşine gıyâbında yaptığı duâ kabûl olunur. Başucunda bir melek vardır. Kardeşine duâ yaptıkça, sana da o kadar der. O meleğin görevi budur buyurulmuştur. Meleklerin duası makbul olduğundan, duası kabul olmuş olur. Başka bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:


Allah ile arasında perde bulunmayan iki dua vardır. Biri mazlumun duası, diğeri de kişinin din kardeşinin gıyabında yaptığı duadır. En makbul dua, gaibin gaibe yaptığı duadır. , Gıyabda yapılan dua, âşikârenin yetmiş misline eşittir.


Hastaların ve âdil, sâlih kimselerin, Allah dostlarının duâları, oruçlunun duâsı da kıymetlidir. İftar zamanı yapılan duâ kıymetlidir.


Misâfirin duâsı evine, gâzînin duâsı vatanına dönünceye kadar makbûldür. Çünkü âilesinden uzak olduğu ve çeşitli zorluklarla karşılaştığı için kalbi kırıktır. Allahü teâlâya bütün kalbi ile yönelir ve duâsı da Hak teâlânın lûtuf ve ihsânı ile kabûl olur.


Mazlûmun bedduâsından sakınmalıdır. Zulüm ateşi ile karşı karşıya gelen kimsenin içi yanar, bedduâ yapmak zorunda kalır. Duâsı kabûl mahallinde olur.


Ebüdderdâ hazretleri buyurdu ki: Mazlûmun bedduâsından, âhından ve yetîmin gözyaşlarından sakının. Çünkü insanlar rahat uykuda iken onlar dert, sıkıntı, üzüntü içindeler.


Birinin kafir olması için dua edilmez. Bir müslümanın kâfir olması için duâ edenin kendisi kâfir olur. Zâlimden başkasına bedduâ etmek harâmdır. Zâlime, zulmü kadar bedduâ etmek câiz olur. Câiz olan birşeyin miktarı, özrün miktarı kadar olur. Zâlime de bedduâ etmemek, sabır etmek ve hattâ, affetmek daha iyidir.


Her hangi bir kâfire, Allah ömür versin demek, câiz değildir. Müslüman olması için böyle duâ etmek, câiz olur. Kâfire saygı ile selâm veren, kâfir olur. Kâfire saygı bildiren bir söz söylemek, meselâ üstâdım demek, küfür olur.






Bedduâ etmemelidir






Uhud gazâsında Resûlullahın mübârek yüzü yaralanıp, mübârek dişi kırılınca, Eshâb-ı kirâm çok üzüldüler. Bu üzüntü ile, Ya Resulallah! Duâ et, Allahü teâlâ, cezalarını versin, dediler. Peygamber efendimiz, La net etmek için gönderilmedim. Hayır duâ etmek için, her mahluka merhamet etmek için gönderildim, buyurdu. Sonra da şöyle duâ etti: Yâ Rabbî! Bunlara hidâyet ver. Tanımıyorlar, bilmiyorlar.


Kimseye bedduâ etmemelidir. Hele kişi kendisine, âilesine ve çocuklarına hiç bedduâ etmemelidir. Olur ki, duâların icâbet, kabûl olma zamanına rastlar da, bedduâsı kabûl olur. O zaman pişman olur ama pişmanlık fayda vermez. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:


Kendinize, evlâdınıza, kötü duâ etmeyiniz. Allahın kaderine râzı olunuz. Ni metlerini artırması için duâ ediniz.


Ananın, babanın çocuğuna olan ve mazlûmun, zâlime olan bedduâları, red olunmaz.


Anne-babanın çocuklarına yaptıkları bedduâları kabûl edilir. Bunun için anne-baba çocuklarına bedduâ etmemelidir. İslah olması için dua etmelidir.


Babanın bedduâsı annenin bedduâsına göre daha çabuk kabûl olur. Çünkü anne çok merhametlidir. Söz ile söyler ise de kalbinden, bedduâsının tutmasını istemez. Baba öyle değildir.


Çocuğun da anne-babasına yaptığı duâ makbûldür. Kardeşine gıyâbında, arkasından yapılan duâlar da makbûldür. Buradaki kardeşten maksat, hem kendi öz kardeşi, hem de din kardeşi olan bütün mü minlerdir.


Baba, çocuğuna hayır ile duâ etmeli, bedduâ etmemelidir. Hadîs-i şerîfte, Babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir buyuruldu. Yanî babanın çocuğuna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibi kabûl olunur. Aynı şekilde anne de, çocuğuna hayır ile duâ etmelidir. Peygamber efendimiz, Annenin duâsı, daha çabuk kabûl olunur buyurdu. Yâ Resûlallah, acaba neden? dediler. Çünkü ana, babadan daha merhametlidir. Merhametlinin duâsı sâkıt olmaz buyurdu.


Adamın biri, Abdullah bin Mübârek e gelip, çocuklarından birini şikâyet etti. Abdullah bin Mübârek, çocuğuna bedduâ ettin mi? buyurdu. Evet dedi. Onu sen bozdun, o beğenmediğin hâle sen düşürdün, buyurdu.










Duada öncelik sırası






Duâ eden, önce kendisine, sonra ana-babaya ve diğer mü minlere duâ etmelidir. Allahü teâlâ, İbrahim aleyhisselâmın meâlen şöyle duâ ettiğini bildirdi: Ey Rabbimiz! Hesap kurulacağı kıyâmet günü, beni, ebeveynimi ve bütün mü minleri bağışla. (İbrâhim-41).


Eğer duâ eden imâm ise, yalnız kendisine duâ etmemelidir. Umumi olmalıdır. Allahü teâlâdan azîmle, ısrarla istemelidir. İstekle duâ etmelidir. Duâyı kalbden yapmalıdır. Duâ yaparken kalbi hazır bulundurmalıdır. Yanî kalbi başka düşüncelerle meşgul olmamalıdır.


Allahü teâlânın, duâsını kabûl edeceğini ümîd ederek duâ etmelidir. Duâyı birkaç kere tekrar etmelidir. Duâyı en az üç kere tekrar etmelidir. Dînen uygun olmayan bir şey için duâ etmemelidir. Dua ederken, Allahım beni af ve mağfiret et, benden başkasını af ve mağfiret etme veya Allahım falancayı af ve mağfiret etme dememelidir. Bütün hacetlerini istemelidir. Duâ eden ve dinleyen âmin demelidir. Duâ ettikten sonra ellerini yüzüne sürmelidir. Duâ ederken acele etmemelidir.


Peygamber efendimiz, Duâda acele edilmezse, duâ kabûl olur buyurdu. Duâda acelenin nasıl olduğu sorulunca Peygamber Efendimiz Duâ ettim de kabûl edilmedi demektir buyurdu.


Allahü teâlâ, duâ edenleri, sağlık ve selamet isteyenleri sever. Duâ edip de duâsı dünyada kabul edilmeyenlere, Kıyamet günü Allahü teâlâ, Bu senin falan zamanda ettiğin duâdır. O duânın yerine sana şu sevabları veriyorum buyuracak, o kadar çok sevab verecek ki, o kimse, Keşke dünyada hiçbir duâm kabul olmasaydı da, bugün onların karşılıklarını görseydim diyecektir.


Belâ gelmeden önce çok duâ etmelidir. Duâ, sıkıntılı zamanlarda, belâ geldiğinde değil her zaman edilmelidir. Sevgili Peygamberimiz, Şiddet ânında duâsının kabûl edilmesini isteyen kimse, rahat zamanında çok duâ etsin! buyurmuştur.


Allah dostu kimselerden de dua istemelidir. Çünkü onların duaları makbuldür. Üstâd Ebû İshak hazretlerinden duâ istediler. Duâ etti. Duâsının kabûl edildiğini gören bir talebesi, Efendim, bu duâyı bana da öğretin, ihtiyâç hâlinde ben de edeyim dedi. Üstâd da, Bu duânın kabûl edilmesinin sebebi, otuz yıldır kıldığım namazlar ve devamlı ettiğim duâlar ve harâm lokmadan sakınmamdır buyurdu.






Duâ etmenin âdâbı






Duâ âdâbının bir kısmı rükndür. Bunlar; Ehl-i sünnet i tikâdında ve ihlâs sahibi olma gibi şartlardır. Bir kısmı da, haramlardan sakınmak gibi şartlardır. Bunların dışında kalanların bir kısmı müstehablar ve mekrûhlardır. Diğer bir kısmı da; yapılması, terkinden evlâ olanlardır.


Duanın rüknü yani şartı olan Ehl-i sünnet itikadı kısaca şöyle: Ehl-i sünnete göre; iman artmaz ve azalmaz. Büyük günah işlemekle îman gitmez. Gayba îman esastır. Allahü teâlâ Cennette görülecektir. Ameller (İbâdetler) îmandan parça değildir. Amelde dört mezhebden birine tâbi olmak şarttır. Eshâb-ı kirâmın ve Ehl-i beytin ve Peygamberimizin zevcelerinin hepsini sevmek şarttır. Dört halîfenin üstünlükleri, hilâfet sırasına göredir. Namaz, oruç ve sadaka gibi nâfile ibâdetlerin sevabını başkasına hediye etmek câizdir. Mîraç; ruh ve beden olarak yapılmıştır. Evliyânın kerâmeti haktır. Şefaat haktır. Mest üzerine mesh câizdir. Kabir suâli vardır. Kabir azâbı ruh ve bedene olacaktır. İnsanları ve işlerini de Allahü teâlâ yaratır. İnsanda irâde-i cüz iyye vardır. Rızık, helâlden de olur, haramdan da olur. Velîlerin ruhları ile tevessül edilir ve onların hâtırına duâ edilir. Bunlara inanmayana bidat ehli denir. Hadis-i şerifte, Bid at ehlinin duâsı ve ibâdetleri kabul olmaz buyuruldu. Bunun için doğru itikat çok önemlidir.


Duaların kabulü için, farzları yapıp haramlardan, kul hakkından sakınmak da lazımdır. İbrâhîm-i Edhem hazretlerine sordular: Allahü teâlâ, Ey kullarım! Benden isteyiniz! Kabûl ederim, veririm buyuruyor. Halbuki, istiyoruz vermiyor?


Bunlara şöyle cevap verdi: Allahü teâlâyı çağırırsınız, Ona itaat etmezsiniz. Peygamberini tanırsınız, Ona uymazsınız. Kur an-ı kerimi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenâb-ı Hakkın nîmetlerinden faydalanırsınız, Ona şükretmezsiniz. Aybınıza bakmayıp, başkalarının ayıblarını araştırırsınız. Böyle olan kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına Şükretsin! Daha ne isterler? Duâlarının netîcesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?






Sebeplere yapışmalıdır






Önce sebebe yapışmak, sonra duâ etmek lâzımdır. Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesine uymadan, sebeplere yapışmadan, çalışmadan duâ etmek, Allahü teâlâdan mucize, keramet istemek demektir. Müslümanlıkta, hem çalışılır, hem de duâ edilir.


Kur an-ı kerimde Allahü teâlâ dâimâ çalışmağı emretmektedir. İnsan bütün gayreti ile çalışacak, bütün elden gelen sebeplere yapışacak, ancak ondan sonra Allahü teâlâdan isteyecektir. Çalışmadan önce değil, çalışırken, başarabilmek, kazanmak için, Rabbine yalvararak, Ondan yardım bekleyecektir


Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:


Çalışmadan duâ eden, silâhsız harbe giden gibidir.


Adet-i ilâhiyyeye uymak, sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak lâzımdır. Şartlarına uyarak çalışana, elbet verilir. Dilediğine, çalışmadan da, ihsân eder. Fakat sebeplere yapışmamızı emretmektedir.


Okunan Kur an-ı kerimin ve duânın tesir etmesi, istenilen faydasının tam hasıl olması için için bazı şartların gözetilmesi gerekir. Okuyanın veya yazanın ve hastanın buna inanması, hastanın zararlı olan gıdalardan, şüpheli ilaçlardan perhiz etmesi, sıcaktan ve soğuktan sakınması gerekir. Okuyanın, itikadının bozuk olmaması, haram işlemekten, kul hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip içmemesi ve karşılık olarak ücret almaması şarttır.


Duâyı yalnız namazlardan sonra veya belli zamanlarda yapmak ve belli şeyleri ezberleyip, şiir okur gibi duâ etmek, uygun değildir, mekrûhdur. Yalvararak korku ve ümit ile duâ etmelidir. Allahü teâlâ Kur an-ı kerimde, Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarın. Doğrusu O aşırı gidenleri sevmez. Allaha korkarak ve umutla yalvarın. Doğrusu Allah ın rahmeti iyilik edenlere yakındır , (Araf 55-56), Onlar , hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. (Enbiya 90) buyurulmaktadır. Hadîs-i şerîfte de, Gâfil olan kalb ile yapılan duâ makbûl değildir. buyuruldu.


Kalbim gâfil diyerek, duâyı terk de etmemelidir














Duanın kabul olunma şartları






Duanın edeblerinden ve şartlarından bazıları şunlardır: Duayı namazdan sonra yapmak. İki dizler üzerine oturmak. Duânın başında ve sonunda önce Allahü teâlâya hamd edip, Resûlullaha salevât okumak. Ellerini semâya doğru kaldırmak. Çünkü semâ, duânın kıblesidir. Elleri omuz hizasına kadar kaldırmak. Edeb üzere olmak, yanî zâhiren, bâtınen, söz ve fiille edeb üzere olmak

1 yorum:

  1. ne demiş büyüklerimiz alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.ALLAH korusun.horasanda üç yıl çalışmıştım oralar çok güzeldi hele insanları çok misafir perverdiler ALLAH onlardanda razi olsun.hayırlı günler.

    YanıtlaSil

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...