19 Haziran 2013 Çarşamba

kutup

Sultanü’l-Ârifîn Bayezid-i Bistâmî hazretleri buyurmuşlardır ki: 
“Benim zamanımda İslâm içinde kümelîn-i evliyâdan yetmiş bin ka­dar veli var idi. Onların mâdûnunda çok veliler vardı. 
Lâkin o asrın kutbu henüz keşfe erişmemiş ümmî bir haddâd idi ki 
gece gündüz evlad u iyâlinin nafakası için dükkânında demircilik sanatı ile meş­gul idi. Ben ise hayrette kalmış idim. Sırr-ı kudbiyyet nedir ki bu ka­dar velilerden birisine verilmeyip te bir ümmî ve henüz dîde-i basî­reti küşat olmamış bir haddâda verildi, diye taaccüp ettim. Bir gün o haddâdın dükkânına vardım. 
Selâm verdikten sonra haddâd yanıma gelip elimi öptü ve benden dua istedi. 
Ben ona dedim ki:
“Ben senin ayaklarını pûs edeyim. Sen bana dua et.” 
Cevapta o zat buyurdu ki: 
“Fakat sana dua etmekle benim derdi derûnum teskin olmaz.” 
Ve tekrar o zata dedim ki: 
“Acaba derdiniz ne ola? Bizlere haber verse­niz belki çaresine bakarız.” 
O zat buyurdular ki:
“Acaba rûz-ı mah­şerde bu kadar kulların hâli nice olur?” deyu ağlamaya başladı. Derdi derûnu bana dahi tesir edip beraber ağladık. 
O vakit sırrıma nida olundu ki kutublar 
“nefsî nefsî” diyenlerden değildir “ümmetî ümmetî” diyenlerdendir. 
Hemen kalbimdeki hayret ref’ olunup bil­dim ki bu zatların istîdâdı başkadır. 
Bunlar kalb-i Muhammedî üzere vâki olup mazhar-ı hakîkat-ı Muhammediye olmuşlar. Lâkin o hâlde henüz keşif hâli zuhur etmediğinden kutub olduğunu bilmiyordu. Kendisinden sordum ki: 
“Halkın muazzeb olmasından size ne?” 
bu­yurdular ki: 
“Ey birader, benim hamîr-i fıtratım âb-ı şefkat ve mer­hametle bir derece yoğrulmuş ki eğer bütün insanların günahını bana yüklenip onları affeyleseler memnun olurum.” Ondan sonra kendi­siyle bir haylice sohbet eyledim. Namazda okumak için benden bil­mediği bazı sureler öğrendi. Lâkin benim batınım feyz-i Rabbanî ile öyle doldu ki kırk senede tahsil edemediğim dereceleri o mecliste tahsil eyledim. O vakit bildim ki sırr-ı kudbiyyet başka bir mânâdır. Ne ilim ile ne de kesret-i amel ile husule gelir şey değildir.”

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

“Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniş­tir.” 
Maide Sûresi, Âyet 54

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...