12 Ekim 2011 Çarşamba

Kalbin Gücü







Kalp; sözlükte vücudun kan dolaşımı merkezi, yürek, gönül, herşeyin ortası, duyguların sultanı ... gibi anlamlara gelmektedir.






Tıpla ilgili kitaplar ise, insan kalbi hakkında daha değişik bilgiler vermektedir.










Dakikada 70-75 defa atar. 70 yaşlarına gelmiş bir kişinin kalbi o güne kadar takriben 2900 milyon kere atıp en az 167.961.600.000 kere kanı damarlara pompalamıştır. Bunu başka şekilde söylemek gerekirse, bir yılda 1,5 milyon galon kanı pompalamak suretiyle bir ömür boyunca 2100 kadar boing 747 jet uçağının yakıt ihtiyacı­nı karşılamakla eş değerdedir. Yumruk büyüklüğündeki bir cisim ve aklın sınırlarını zorlayan bu rakamlar! 24 saat zarfında sarfettiği enerji normal bir adamı 125 metre yüksekliğe kaldıracak güç demektir.










Bununla beraber kalbin bir de manevi yönü vardır ki, biz ona genellikle gönül adını vermekteyiz.


Çünkü, insanlar akılla bulamadıklarına gönülle erişmek isterler. Bu yüzden olacak ki, aklın sınırlı oluşuna dikkat çeken Mevlana, "Bu yolda akıl, çamura batmış eşektir." benzetmesini yapmaktadır. Çünkü insan, herşeyi akılla çözemediği gibi salt mantıkla da halledemez, işte o zaman devreye gönül girer. Kalbin işlevinin bittiği yerde gönül yoluna devam eder.










Gönül, öyle yüce bir varlıktır ki, alçağı bile yükseltir. Söz gelişi, birine 'alçak' dediğinizde o kişi buna fazlasıyla üzülür, ama ayni kişiye 'alçak gönüllü' dediğinizde ise, kendini yücelmiş hissederek bir sevinç duyar. Demek ki gönül, burada alçağı yüceltmiştir.










Dr. Haluk Nurbaki, kalbi bu yönden ele alarak şu bilgileri verir:










"Yeni buluşlar birçok şeyi yıktığı gibi materyalist görüşü de kökünden söküp atmıştır. Darwin nazariyesinden sonra 'akıl ve beyin herşeyi halleder' görüşü de iflas etmiştir. Çünkü insanı insan yapan değerler akıl ve beyinden ibaret olmayıp bir de kalp vardır. Merhamet, cesaret ve sevgi gibi insanı yücelten değerler hep kalp ile ilgilidir. İnsan vücudundaki bütün bezelerin beyne bağlı olduğu kanunu temelden yıkılmıştır. Çünkü göz yaşı bezlerinin, emri kalpten alıp, akıl ve beyni değil, sadece kalbi dinlediği tespit edilmiştir. Şefkat, merhamet ve sevgi merkezlerinin de kalp olduğu kesinleşmiştir. Allah'ın:






“Kalbinizle inanın' öğüdünün sırrı böylece anlaşılmıştır."










Kalp, gönül veya yürek... Adına ne derseniz deyiniz. Herşeyin madde planı yanında bir de manevi yönü vardır ki, ilim ilerledikçe gerçekler biraz daha netlik kazanacaktır.










Ümit










Bois adındaki düşünür: "Ümidini kaybetmiş olanın başka kaybedecek birşeyi yoktur." diyor. Ne yazık ki, doğru söylüyor. Ümidini kaybedenlerin sanki yaşamaya da hakları kalmamıştır. Onları hayata bağlayan bütün ipler kopmuş olduğundan tutunacak birşeyleri kalmamıştır. Büyüklerimiz şu hatırlatmayı yapmışlardır: "Hayat bir faaliyet ve harekettir. Onu yürüten ise şevktir. Şevk dolu bir ruhla hayat ortamına atılan insan, yeis yani ümitsizlik adı verilen korkunç düşmanla karşılaşır. Bu düşman onun ayağını kaydırıp düşürmeye çalışır:










Aman sende!.. Bu işi senden başka yapacak yok mu? Hem sen bu işi başaramazsın... gibi bir sürü olumsuz düşüncelerle yolundan döndürmek ister. Eğer moral bozulur, maneviyat sarsılırsa gerçekten o iş başarılamaz, ve bir adım dahi ileriye gidilemez. Onun içindir ki, bu azılı düşmana karşı Allah'ın kullarına yaptığı hatırlatma daima gözönünde bulundurulmalıdır: "Allah'dan ümidinizi kesmeyiniz." Bu söz ile daima ümitsizlik yenilebilir. İnsanları kemiren yeis daima bu ümitle yokedilir.










Peygamber Efendimiz de şu hatırlatmayı yapmışlardır: "Birşey tamamen ele geçirilmezse, tamamen de terkedilmez."










Demek ki, pes etmek yok. Çünkü azmin elinden birşey kurtulmaz. Ancak yılmamak gerekir. Çünkü başarının ilk engeli ümitsizliktir. Onu aşmadıkça düzlüğe çıkamayız. Ümidin bittiği, çaresizlik anlarının gelip çattığını sananlar için bir İngiliz şairi şunları söylüyor:










"Umudunu mu yitirdin? Dostların çekip gittiler mi? Kendini yapayalnız mı hissediyorsun? Asla yalnız olduğunu sanma!. Kapını ve pencereni sonuna kadar aç ve dış dünya ile harman ol, hemhal ol ve onunla kucaklaş.. Kuşları dinle, yıldızları oku ve denizle dertleş. Allah ile konuş..Allah'a yalvar ve yakar. O seni duyar. O'nun sana neler verdiğini düşün. Lutfettiği nimetleri bir bir gözönünde bulundur, şükretmesini öğren... (Göreceksin ki,) esen yel içine ferahlık dolduracaktır..."










Unutma ki, nice tek gözlüler hiç gözleri olmayanlara bakarak, nice tek kollular hiç kolları olmayanları görerek.. Nice tek bacaklılar hiç bacağı olmayanları düşünerek, mutlu olmasını bilmişler ve kendilerine bu nimetleri veren Allah’a şükretmişlerdir.










Unutmayalım ki, bizim rnutlu olmamız ve ümitsizliğe düşmememiz için bir değil birçok sebep var. Hele bunlar üzerinde bir düşünelim!. Meğer biz nice imkânlara sahipmişiz!...










Mehmet Coşar, Altınoluk Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...