28 Ağustos 2010 Cumartesi

Son dakika namazı

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: ''Oğlum



namaz hiç bu vakte bırakılır mı?'' Anneannesinin yaşı


yetmişe dayanmış, ama ezan


okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek


bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.






Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne


oluyorsa, hep... namaz son dakikalara kalıyor, bu


sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu


düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı


ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her


iki yöne pişmanlıkla sallayarak, "Yine geciktirdim


namazı." dedi kendi kendine.






Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini


yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı.


Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda


etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden


edemedi. "Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine


bana." dedi. Çok seviyordu onu ...Hele öyle bir namaz


kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla


seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki...


hicabından renkten renge girerdi.






O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık


vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin


arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu


şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi


oldu. "Ne kadar da yorulmuşum." dedi. Daldı gitti


öylece....






Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön


insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir


şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor,


kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında


bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor,


adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk soğuk


terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve


mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına


bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama


mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu


denli dehşet vereceğini düşünmemişti.






Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de


okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. "Benim


ismimi mi okudunuz?" dedi dudakları titreyerek.....






Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki


kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri


oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın


bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi.


Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı


önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi


geçiyordu gözlerinin önünden...." Şükürler olsun "


dedi, kendi kendine ve devam etti; " Gözlerimi dünyaya


açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam


sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda


harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor,


yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi


kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara


hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı


kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine


getirdim. Haramlardan kaçındım. "Kirpiklerinden aşağı


gözyaşları


dökülürken, "Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi


zannediyorum." Diyordu. Ama bir yandan da "O'nun için


ne yapsam az, Cennet'i kazanmama yetmez." Diye


düşünüyordu.Tek sığınağı Allah'ın rahmetiydi.






Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu.


Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri


terazinin ibresindeki neticeyi


bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli


melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki


kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları


tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı.


Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak


kesilmişti.






Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları


yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler


listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten


dona kalmıştı." Olamaaaazzzz " diye bağırdı. Sağa sola


koşturdu. "Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım


boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla


beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım." Diyordu.






Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu.


Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını


sürüyerek ve kalabalığı yararak


alevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru yürümeye


başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım


eden çıkmayacak mıydı?






Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla


karışık döküldü.."Hizmetlerim... Oruçlarım....


Okuduğum Kur'anlar......Namazım....Hiçbiri beni


kurtarmayacakmı?" diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu.


Cehennem melekleri onu hiç sürüklemeye devam ettiler.


Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi.


Son çırpınışlarıydı.






Resülullah, "Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde


beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler,


günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle


temizler." Buyuruyordu. "Oysa ki benim namazlarım da


mı beni kurtarmayacak?" diye düşünüyordu.






" Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım." diye diye


hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye


devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler.


Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa


dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu.


Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.






Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem


meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden


bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir


iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu.






Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı


bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini


yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek


ihtiyarın yüzüne baktı.






"Siz de kimsiniz ?" dedi.


İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım."






"Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz.


Neredeyse düşüyordum."dedi....






İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı;






" Sen beni hep son anda yetiştirirdin, ...hatırladın


mı?










Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter


içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı.


Yatsı ezanı okunuyordu.Bir ok gibi yerinden fırladı.


Abdest almaya gidiyordu.....

1 yorum:

  1. Sonu boyle olmayacak diye cok korkdum.
    neyse gulumsuyorum.

    YanıtlaSil

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...