… Elden Gider Sultan Fâtih’in (şair Avnî) elden gider redifli gazeli pek dokunaklı gelir bana. Bir başka sultan şair (Kanûnî merhûm = Muhibbî) ve daha sonra Ziya Paşa birer nazîre yazmışlar. Hepsi beşer beyit. Yâr için ağyâr ile merdâne cenk etsem gerek İt gibi murdar rakîb ölmezse yâr elden gider – Avnî Aşk işinde üç kahraman bulunur daima. Âşık, mâşuk ve rakip. Gül, bülbül ve diken yani. Esas oğlan, saf kız ve Hayati Hamzaoğlu. (Yaşı şöyle kırkı geçmiş olmayanlar nereden bilsin; Yeşilçam filmlerinin kadrolu kötü adamıdır kendisi. Erol Taş ve Turgut Özatay gibi) Rakip, maşuku elde edendir. Aşığa ise gam çekmek düşer hep. Ahmet Paşa’nın dediği gibidir: Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum dedi Gam yemekden özge bu derdin devâsın bilmedim [Tabibe gönül derdi için bir deva sordum. Muayene etti ve reçete olarak ‘gam’ yazdı. Başkaca ilaç yokmuş.] Ya da Şeyhülislâm Yahyâ’nın dediği gibidir: Ya seferdir ya tahammül çünkü aşkın çaresi Edebiyatımızda rakip ateştir, kargadır, yılandır, kurbağadır bazen. Bazen de şeytandır. İlâhî aşkı anlatan Avnî’nin bu beytinde de kast edilen budur. Düşman (şeytan) ile cansiperane mücadele etmeliyim. Zira gaflete düşersem, felâketime sebep olacaktır. Gırre olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ Bâki kalmaz kimseye nakş u nigâr elden gider – Avnî [Gurur etme ey sevgili! Güzellik ve süs kalıcı değil; bir gün elden gider.] Ziya Paşa’dan da iki beyt alalım: Görmeden âsâr-ı Nisânın bahâr elden gider Güller âhir râm olur ammâ hezâr elden gider [Daha Nisan ayının eserlerini görmeye fırsat olmadan, bakmışsın ki bahar bitmiş. Güle yalvarır bülbül, gül naz eder. Gün gelip merhamete gelir gül ama, o zamana kadar bülbülün ömrü tükenmiştir; bülbül elden gider.] Bu noktada Hayâlî’nin harika bir beytinin yeri geldi: Bezlini evvel bahârın kûha sor hâmûna sor Mâl-i dünyâdan ne alıp gittiğin Kârûn’a sor [İlkbaharın saçtığı güzelliklerden ne kaldığını dağlardan, ovalardan sor. Hazinelerinin anahtarlarını develere taşıtan Kârûn’a, dünyadan ayrılırken ne alıp gittiğini bir sormalı.] Sârbân-ı vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur Bir topal merkep belâsıyla katâr elden gider [Kervancıbaşı olarak çok dikkatli ol. Hiç önemsemediğin topal merkep yüzünden bir de bakmışsın katarın tamamını kaybetmişsin. Hani demezler mi: “Bir çivi bir nalı kurtarır, nal atı, at süvariyi, süvari orduyu” Onun gibi, hiçbir ayrıntıyı ihmal etme.]
… Elden Gider
YanıtlaSilSultan Fâtih’in (şair Avnî) elden gider redifli gazeli pek dokunaklı gelir bana. Bir başka sultan şair (Kanûnî merhûm = Muhibbî) ve daha sonra Ziya Paşa birer nazîre yazmışlar. Hepsi beşer beyit.
Yâr için ağyâr ile merdâne cenk etsem gerek
İt gibi murdar rakîb ölmezse yâr elden gider – Avnî
Aşk işinde üç kahraman bulunur daima. Âşık, mâşuk ve rakip. Gül, bülbül ve diken yani. Esas oğlan, saf kız ve Hayati Hamzaoğlu. (Yaşı şöyle kırkı geçmiş olmayanlar nereden bilsin; Yeşilçam filmlerinin kadrolu kötü adamıdır kendisi. Erol Taş ve Turgut Özatay gibi)
Rakip, maşuku elde edendir. Aşığa ise gam çekmek düşer hep. Ahmet Paşa’nın dediği gibidir:
Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum dedi
Gam yemekden özge bu derdin devâsın bilmedim
[Tabibe gönül derdi için bir deva sordum. Muayene etti ve reçete olarak ‘gam’ yazdı. Başkaca ilaç yokmuş.]
Ya da Şeyhülislâm Yahyâ’nın dediği gibidir:
Ya seferdir ya tahammül çünkü aşkın çaresi
Edebiyatımızda rakip ateştir, kargadır, yılandır, kurbağadır bazen. Bazen de şeytandır. İlâhî aşkı anlatan Avnî’nin bu beytinde de kast edilen budur. Düşman (şeytan) ile cansiperane mücadele etmeliyim. Zira gaflete düşersem, felâketime sebep olacaktır.
Gırre olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ
Bâki kalmaz kimseye nakş u nigâr elden gider – Avnî
[Gurur etme ey sevgili! Güzellik ve süs kalıcı değil; bir gün elden gider.]
Ziya Paşa’dan da iki beyt alalım:
Görmeden âsâr-ı Nisânın bahâr elden gider
Güller âhir râm olur ammâ hezâr elden gider
[Daha Nisan ayının eserlerini görmeye fırsat olmadan, bakmışsın ki bahar bitmiş. Güle yalvarır bülbül, gül naz eder. Gün gelip merhamete gelir gül ama, o zamana kadar bülbülün ömrü tükenmiştir; bülbül elden gider.]
Bu noktada Hayâlî’nin harika bir beytinin yeri geldi:
Bezlini evvel bahârın kûha sor hâmûna sor
Mâl-i dünyâdan ne alıp gittiğin Kârûn’a sor
[İlkbaharın saçtığı güzelliklerden ne kaldığını dağlardan, ovalardan sor. Hazinelerinin anahtarlarını develere taşıtan Kârûn’a, dünyadan ayrılırken ne alıp gittiğini bir sormalı.]
Sârbân-ı vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur
Bir topal merkep belâsıyla katâr elden gider
[Kervancıbaşı olarak çok dikkatli ol. Hiç önemsemediğin topal merkep yüzünden bir de bakmışsın katarın tamamını kaybetmişsin. Hani demezler mi: “Bir çivi bir nalı kurtarır, nal atı, at süvariyi, süvari orduyu” Onun gibi, hiçbir ayrıntıyı ihmal etme.]