Biz Eskiden
Biz eskiden diye söze başlayan yaşlılara eskiden çok
kızardım. Buna rağmen ben de bugün öyle söze başlamak istiyorum. Galiba
yaşlanıyorum! Biz eskiden otomobil kullanmaz, yakın yerler için otobüse dahi
binmezdik; şimdi öksürüğümüzün ulaştığı mesafelere bile otomobille gidiyoruz.
Hareketsizlikten göbeklerimiz çıkıyor, eritmek için de spor salonlarına avuç
avuç para döküyoruz. Biz eskiden evlerimize telefon bağlatmak için yıllarca
sıra beklerdik. Meselâ ben basın tercihli telefonumun bağlanması için 7 seneyi aşkın
bir süre beklemiştim. Önce Büyük Postane’ye kaydımızı yaptırır, bazen beş,
bazen on, hatta on beş sene sabırla beklerdik. Telefon ticareti denen bir
ticaret türü vardı: Çeşitli isimler telefon sırasına kaydedilir, çıkınca
fazlalar satışa sunulurdu. Gazetelerin ilân sayfalarında her gün satılık
telefon ilânları olurdu. Fiyatı da oldukça yüksekti. Çünkü telefon yalnızca bir
iletişim aracı değil, çok zor ulaşılabildiğinden dolayı, aynı zamanda bir statü
göstergesiydi. Bırakınız telefona sahip olmayı, telefona çağrılmak bile önemli
sayılırdı. Âcil görüşmesi gerekenler ya bakkalı arar ya da telefonlu
komşusundan yardım isterdi. Telefona çağrılmak çok önemliydi. Tüm mahalle gelen
haberi merak eder, dedikodusu yapılırdı: Kız biliyor musun Hayri Bey bugün karısını
telefona çağırdı? Ne olduğunu doğrusu çok merak ediyorum. Şimdi herkesin
cebinde birkaç telefon var. Ama telefon kültürümüz hâlâ oluşmuş değil,
maalesef. Olur olmaz yerlerde telefon serenadı başlıyor.
Eskiden camide cemaatle kıldığımız namazlarımıza huzur ve
huşu hâkimdi. Cep telefonu yaygınlaştı yaygınlaşalı huzur içinde namaz kılamaz
olduk. Secde namazın en huzurlu anıdır, telefon melodileri o huzur anını da
param parça etti. Bu yüzden sohbetlerin bile tadı-tuzu kaçtı: Rahatça bir
konferans dinleyemiyoruz. En can alıcı yerinde telefonlar çalmaya başlıyor. Ya
da dinleyicilerden birkaçı, hatibin gözünün önünde pervasızca telefonla
oynuyor. Ne yapıyorsunuz dostum? Söylediğiniz güzel sözleri arkadaşlara
twitliyorum! Hay twitin batsın! Ne kendin huzur buluyorsun, ne başkalarına
huzur veriyorsun! Her teknolojinin bir kültürü vardır dostlar. Bize teknoloji
geliyor, ama kültürü gelmiyor. Teknik ithal edilebiliyor, ama kültür ithal
edilemiyor. O sadece içeriden oluşturulur çünkü. İşte bu yüzden bir telefon kültürü,
bilgisayar kültürü oluşturamadık. Bilgisayarı bilgi için, telefonu iletişim
için kullanmamamız bundandır.
Biz eskiden komşularımızla sık sık görüşür, dert ve neşe
alışverişi yapardık. Bu yüzden hafifler, her derdi içimizde biriktirmek zorunda
kalmaz, tabiatıyla depresyona girmezdik. Güvenilir komşularımız vardı. Komşuda
pişer, bize de düşerdi. Tek başımıza üstesinden gelemediğimiz işleri komşu
yardımıyla çabucak yapardık. Ne de olsa, Komşu komşunun külüne muhtaçtı. Komşu
ziyaretlerinde geçen akşamlarımız doyumsuz sohbetlerle şenlenirdi. Komşumuzu
yüzü asık görsek, Karadeniz’de gemilerin mi battı? diye sorar, Derdini demeyen
derman bulamaz diye konuşmaya teşvik ederdik. Yüz yüze müthiş bir paylaşımımız
vardı. Dolayısıyla daha mutlu, daha huzurluyduk. Şimdi komşularımızı
tanımıyoruz bile, aynı apartmandan cenaze çıksa, haberimiz olmuyor. Acaba bu
yüzden mi daha mutsuz, daha huzursuzuz dersiniz?
(Yavuz Bahadıroğlu, Nisan 2013)
Harika bir yazi. Paylastiginiz icin Rabbim razi olsun.
YanıtlaSil