12 Şubat 2011 Cumartesi

Kim 'Başardım!' diyebilir ki

Kişioğlunun bir başarıyı elde etmesinden daha zor olanı, o başarı halini devam ettirebilmesidir. Bu süreç, hakikatte insan için büyük bir sınav vesilesidir. Çünkü başarı karşısında insanın üç farklı tavır göstermesi mevzu bahistir. Birincisi, başarıyı salt kendisinden bilmesi halidir ki bir tür gaflet sayılır. Çünkü kişi burada kibir içindedir. İkincisi, başarıyı salt Allah'tan bilme halidir ki bir tür ihlas sayılır. Kişi burada mutlak tevazu içindedir. Üçüncüsü, başarıyı Allah'ın lütfu ve kendinin gayreti olarak bilme halidir ki bir tür hakikat sayılır. Kişi burada şükür içindedir.



Nimet ve ihsanı yaratıklardan gelen bir şeymiş gibi gören birinci hal, insanı, yaratıcıyı müşahede etmekten alı koyar ki bu durumda başarının insan üzerinde devamlı kalması imkânsızdır. Nimet ve ihsanın kaynağını Allah'tan bilen ikinci halde -eğer kişi ruhî bir kemale ermemişse- başarıyı koruması zor olacağından bu hal yine üzerinde devamlı kalamaz. Çünkü aşırı tevazu kibirden sayılmıştır. Nimet ve ihsanın kaynağının Allah olduğunu bilmekle birlikte her hisse sahibine hissesini veren, kabiliyeti inkâr etmeyecek şekilde kulu da başarıya ortak eden üçüncü hal ise başarı ışığının gücünü devamlı arttırarak insanları aydınlatma demek olur ki hakiki ve sürekli başarı hali işte budur.


İnsanın başarıyı bir nimet olarak bilmesi ve o nimetin devamlılığı için şükür içinde bulunması gerekir. Başarıyı kendinden bilmek, nimeti inşa ve ihsan edene karşı nankörlük olacağından başarılı halden yararlanmak mümkün olsa da bu halin zevali çok yakın olacaktır. Nitekim Allah Taala buyuruyor: "Kendilerine verilenle sevinmeye daldıkları sırada ansızın onları yakaladık (En'am, 44)." Nimeti Allah'tan bilenin hali masivayı terk eden vahdet yolcusunun hali kadar rafinedir amma bu ilahi sarhoşluğun devamı, kulluk mertebesinin ululuğuyla doğru orantılı olup böyle birisi için zaten başarı hissinin bir kıymeti bulunmamaktadır. Bunlar için de Allah Taala şöyle müjdelemiştir: "Allah de!.. Sonra bırak onları daldıkları bataklıkta oynayadursunlar (En'am, 91)." Başarıya Allah'la sevinen, başarı hissiyle adeta şad olan üçüncü kısımdakiler ise nimeti gönderene teşekkür içinde olacaklarından kendi kabiliyetlerini geliştirebilmek üzere gayret, cehd ve çalışma emirlerine uydukları müddetçe başarı üzerlerine bir sıfat olarak yerleşecek, onlardan ayrılmayacaktır. Nitekim Allah Taala yine buyuruyor: "De ki, Allah'ın lutfuyla, rahmetiyle, ancak onunla ferahlansınlar. Bu onların toplayıp yığdıklarından hayırlıdır (Yunus, 58)."


Sorumuz şu idi:


- Kim "Başardım!" diyebilir ki?!..


YUNUS EMRE'NİN ŞİKÂYETİ


Bilmem farkında mısınız; her geçen gün insanların birbirlerine saygıları biraz daha azalıyor. Eskiden birbirlerini gönüllerinden bilip tanıyanlar şimdi neredeyse yüzlerinde maskelerle dolaşıyorlar. Kimse kimseden memnun değil. Yüzlerdeki gülümsemelerin yerini çatık kaşlar almış. Paylaşma, iyilik yapma, yardımlaşma gibi duygular nesholunmuş. Yerine tekil menfaatler ve sahiplenme içgüdüsü gelip oturmuş. Daha da kötüsü, herkes herkesin hakkında ileri geri, durmadan konuşuyor. Mutlaka dikkatinizi çekmiştir, gazetelerin en çok okunan sütunları dedikoduya ayrılmış olanlar. En ciddi ve bilimsel konferanslardan daha ziyade ilgi çeken konuşmalar, içinde malayani laflar bulunan geyik muhabbetleri. Oysa yapacak ciddi işi olan insanların ne dedikodulara, ne adam çekiştirmelere, ne lüzumsuz kuru laf kalabalıklarına zamanı olamaz, olmamalı. Ama heyhat!..


Türklüğün büyük evladı Yunus Emre o muhteşem şiirlerinden birinde "Ey Yunus Hakk'ı bilen / Söylemez her giz yalan / İkilik ile gelen / Doğru yol bulmuş değil" diyor. Başka bir beytinde ise laf taşıyıp insanları başkalarına gammazlayan tiplerin domuzdan bile aşağı mertebede olduğunu zarif bir üslup içinde dillendirip bize bir şikâyetini bildiriyor: "Bir kişinin yatlu sözün, varuban kimseye deme / Biz uludan işitmişüz, hınzırdan giridür gammaz." Hatta bu konuda canı çok yanmış olmalı ki dostlarının düşmanlıkları için bir hatırlatmada daha bulunup dünyada gammazlık edenlerin ahirette yerlerinin tar (dar / karanlık) olacağını da haykırıyor: "Ey dostunu düşman tutan, gıybet yalan söz söyleme / Bunda gammazlık eyleyen, onda yeri tar olısar." Ve bir de tavsiyesi var: "Terk eyle kıyl ü kâli / Dosta virgil mecali / Dünyada riyalu dirlik / Kişiye eyü ad degül." Yani ki şöyle demek olur: "Dedikoduyu terk et. Dostlarına fırsat tanı. Riyakârlıkla kazanılmış bir dirlik, şu dünyada kişiye ne kötü addır."


BERCESTE:


Yalan çökük yerde durur


Key sakın oda buyurur


İhlas gelip cümlesin yur baktabul


Yunus yolu yavlak uzar


(Key: çok, hakkıyla; Oda: ateşe; Yavlak: gayet, ziyadesiyle)










İSKENDER PALA

1 yorum:

  1. Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed


    Mevlid Kandiliniz kutlu olsun,sevgiler,selamlar...

    YanıtlaSil

Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...

Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...