Bayezid-i Bestami (Kuddise Sirruh) bir defasında şöyle anlatmıştır:
"Benim zamanında binlerce veli vardı. Hepsi de ibadet, riyazet, keşif ve keramet sahibi idiler. Fakat asrın kutupluğu, bir demircinin, basit ve ümmi bir demircinin üzerindeydi. Ben bu işin sır ve hikmetine karşı hayretler içerisindeydim. Bütün geçimini, geceli gündüzlü örs başından ayrılmayan demirciyi göreyim, dedim. Ve bir gün dükkanına gittim. Selam verdim. Beni görünce çocuklar gibi sevindi.
Ellerime sarıldı, öptü ve benden dua rica etti. Henüz keşif alemine girmemiş olduğu için makamından habersizdi. Benden dua istediğinde ona; "Ben senin ayaklarından öpeyim de, sen bana dua et!" dedim.
Bana; "Benim sana dua etmemle içimdeki dert hafiflemez ki?" dedi. Ben de; "Derdin ne söyle bir çare arayalım." dedim. Tekrar bana;
"Acaba kıyamet gününde bunca insanın hali ne olur? Bunu düşünmekten, buna yanmaktan başka derdim yok!" dedi. Bunu söyledi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Beni de ağlattı. O vakit içimde; "Bunlar nefsim nefsim diyenlerden değildir. Bunlar ümmetim ümmetim diyenlerdendir." diye bir nida duydum. Hemen içimdeki hayret silindi. Kutupluk makamının bu demirciye neden verildiğini anladım...
Demirciye; "İnsanların azab çekmesinden sana ne?" diye sordum. Bana; "Bana mı ne? Benim fıtratımın mayası, şevkat suyuyla yoğrulmuştur.
Cehennem azabının bütün azabını bana yükleseler de onları bağışlasalar ben saadete ererim ve derdimden kurtulurum." dedi.
Demircinin dükkanında saatlerce oturdum, sohbet ettik. Ve ben, evet ben, kırk yıldır elde edemediğim manevi derecelere yükseldim. İçim Allah-u Teala'nın feyziyle doldu. O vakit anladım ki; kutupluk sırrı başka bir mana, faziletle ilimle elde edilen iş değil. Sadece Allah vergisi....”
Rabbim sonsuz razi olsun...
YanıtlaSil