Bizim yaşadığımız tam bir film derler ya; işte öyle günler yaşıyoruz. Her yanımız dizilerle çevrelenmiş durumda. İnsanın vaktini çalan, zihnini yoran, aklını karıştıran dizilerin biri başlıyor, diğeri sona eriyor. Yapımcılar işi biliyor elbette; insanları televizyon başına bağlamanın en kolay yolu heyecanlısından bir diziden geçiyor. Konusu çarpıcı, kişileri medyatik olan diziler işlevlerini tam olarak yerine getiriyorlar; en azından görünen şimdilik öyle.
Medya sektörü özellikle görsel yayında kural tanımaz bir hale geldi. Kapitalist bir güdüme kendini kaptıran patronlar öylesine aldatıcı yollara başvurarak kişileri etkilemeye çalışıyorlar ki şaşmamak mümkün değil. İşin garibi; bu durumdan memnun olan da yok gibi. Herkes şikâyetçi ama durum değişmiyor. Adamlar dizilerini ardı ardına sıralıyorlar, kendi ifadeleriyle izlenme rekorları kırıyorlar, bu durumdan şikâyetçi olan halk da hem giderim hem ağlarım diyen gelinler gibi saati geldiği zaman televizyonun başındaki yerlerini alıyorlar. Aldatıldığını bilerek, oynayan her şeyin düzmece olduğunun farkına vararak en kıymetli değerlerinden biri olan vakitlerini televizyon cambazlarına armağan ediyorlar.
İşin daha da enteresanı; televizyonlarda dönüp duran dizilere bakıldığında ortaya çıkıyor. Çünkü bizi anlatıyor denecek bir tek diziye rastlamak mümkün değil bunca dizini içinde. Dizilerde anlatılan aile tipine sahip kişiler zaten bu dizilere ilgi göstermiyorlar. Dizlerin kahramanlarının holding sahibi, çok ünlü sanatçı, köy ağası gibi kişilerden oluştuğunu düşününce bu tespit daha yerinde oluyor sanırım.
Dizilerdeki yaşantılarla uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerin bu dizilere ilgi göstermeleri özentinin ötesinde bir şey olmasa gerek. Ulaşamayacakları bir yaşantıya kendini kaptıran kişiler belki de dizi kahramanlarının yerine kendilerini koyarak bir nevi tatmin olma yolunu seçiyor olabilirler.
Dizilere bir bakılacak olursa, neredeyse hepsinde evin hanımı elini hiçbir işe sürmeyen tiplerden oluşuyor. Çünkü onların evinde bütün işleri evin hizmetçileri yapıyor. Bu dizilerin ortak noktalarından birisi mutfak olarak karşımıza çıkıyor. Mutfak, evin dedikodu kazanının kaynadığı yer olarak gösteriliyor. Hizmetçiler, şoförler, kahyalar, aşçı ve bahçıvan bu dizi evlerinin değişmezleri arasında. Onlar emre amade bir şekilde beklerken yaptıkları yegâne uğraş dedikodunun ötesine geçmiyor. Onlar ve patronları, çalışanlar ve har vurup harman savuranlar, sıkıntı çekenler ve paraya para demeyenler bu dizilerin en karakteristik özellikleri olarak ister istemez televizyon olan her eve zoraki konuk oluyorlar. Hayatında belki de ancak dizilerde özel şoförü, evin aşçısını, diktatör kahyayı gören değerli izleyiciler de her hafta büyük bir merakla dizinin yeni bölümünü beklemeye devam ediyorlar.
Bu dizilerde her türlü olay ve her türlü kişi karşımıza çıkabiliyor. Hırs dolu olanlar, sapık zihniyetliler, alkolikler, su gibi içki içenler, kumar masasından kalkmayanlar, belinden silahı eksik olmayanlar ve daha niceleri. Her türlü olaya ve kişiye rastlanan bu dizilerden ne tesadüftür ki bir tek namaz kılan, dinine imanına bağlı, helalı haramı gözeten, ramazanda oruç tutan kişiye rastlanmamaktadır. Çünkü bu tip insanlar gözünü reyting bürümüş yapımcı ve yönetmenlerin görmezden geldiği kişiler arasında yer almaktadır ama ne yazık ki bu dizilere rağbet gösterenler de genelde kendi yaşantısı görmezden gelinen bu kişilerden oluşmakta. Filmlerde anlatılan holding sahiplerinin, zengin bir hayat sürenlerin bu dizilere ilgi göstermediklerini söylemeye bile gerek yok sanırım.
Bulaşıcı bir hastalık gibi insanların masum yaşantılarına sızan bu dizilerden kurtulmak, dizilerde geçen saatleri kendine, ailesine ayırmak, televizyona ara verip sıcak sohbetlere dalmak her gün bir yanımızı alıp götüren yok edici bu çağda kurtuluş için önemli bir adım olacaktır. İrade uzakta değil, parmaklarınızın ucunda. Dokunun lütfen
alıntı netten
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar, Dış yüzüne o sızar,içinde ne var ise...
Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler...